Şimdi size yolunuz Cannes’a düşerse diye, ne olur ne olmaz, mutlaka gitmeniz gereken ve şiddetle tavsiye atiğim bir İtalyan restaurantından bahsedicem. Tabi biliyorum insanın yolu zırt pırt Cannes’a düşmez, bununla yüzleşelim. Ama hani oldu da benim gibi işiniz çıktı, toplantınız var ya da gezesiniz geldi Güney Fransa’yı, işte o zaman ne yapacaksınız? Casa Mia’ya gideceksiniz. Adresini de Google’dan falan kendiniz bulun bi zahmet ben size yolumun buraya nasıl düştüğü hikayesini anlatırken.
Efendim şimdi bizim toplantıların dördüncü gününde devamlı pizza ve makarna yemekten fenalık gelince dedik ki hadi bu gece yürüyerek bi yerler keşfedelim, ara sokaklarda bi hareket var, küçük barlar ve lokantalar yıkılıyor, güzel bir kalabalık bulunca birine çökelim, çin-hint-fransız mutfağı gözetmeksizin dolanmaya başladık bu vesileyle. Sokakları arşınlarken muhteşem bir malikane gördük, fakat bahçesi gözükmüyor çünkü önünde kocaman bir demir kapı var. Tek görebildiğimiz bu malikanenin en üst iki katı ve üst balkondan salınan sarışın, minicik şortlu güzel abla. Ay ne güzel evmiş, burada kim yaşıyor acaba derken bizim büyük kapının üstündeki küçük yazılar dikkatimi çekti. Biraz yaklaşınca bunun menü, malikanenin de İtalyan restaurantı olduğunu anladık. Ben de ay bakalım ne menem bi yermiş dedim ve kapıyı açtım. İçeride acayip güzel bir bahçe, ağaçlar ve yeşillikler arasında 10 civarı masa, masaların hepsinde beyaz örtüler, acayip şık bir yer. Biz bahçeye girince üst katta gördüğümüz Barbie Abla hemen aşağıya inip rezervasyonunuz var mı dedi. Bu arada masalar bomboş. İçimden ya buranın yemekleri çok kötü kimse yok diyorum, ya yeni açıldı kimse bilmiyor diyorum bir de derinlerden bir ses arkamdan kapanan demir bahçe kapısından sonra dış dünya ile ilişkimizin kesildiğini, bizi burada kesseler bulunamayacağımızı söylüyor.
Tabi rezervasyonumuz yok, Barbie Abla “o zaman sizi üst kattaki barda biraz bekleteyim” dedi. Çıktık kuzu gibi üst kata, sadece 3-4 kişi var, nereye düştük biz derken bari gelmişken 1-2 kadeh içelim dedik, derken yolu tarif ettiğimiz arkadaşlarımız geldi, derken bar birden doldu, biz de sohbete daldık. Barbie Abla gelip sizi masanıza alabilirim dediğinde zamanı unutmuştuk. Yine arkasından annesini takip eden yavru ördekler gibi tekrar bahçeye indik ve ta ta ta taam: bütün masalar dolu, herkes çok şık, garsonlar vızır vızır (hepsi İtalyan ve çok şeker bir aksanla Fransızca konuşuyorlar) ve tek boş masaya biz geçtik.