Ana SayfaYazarlarParis ve Biz

Paris ve Biz

 Aslında yazımda Paris’i anlatmam gerekiyor biliyorum bunun vaadinde de bulunmuştum fakat bugün oturup düşününce  beş sene öncesini ve şimdiki seyahatimi sanırım yurt dışına bir geziden çok kendi içimde yolculuk yapmışım.

Kadınların bir anı bir anını tutmazken beş sene önceki benle şimdiki ben aynı olabilir mi? Elbette hayır. Geçen yıllardan değişmeyen tek bir şey vardı. O da hep yanımda olan dostum, Melis. İkimizde büyüdük, isteklerimiz, zevklerimiz ve beklentilerimiz değişti ama kahkahalarımız aynı kaldı. Şimdi başka konulara aynı kocaman kahkahaları atıyoruz. Beş sene öncesini hatırlıyorum da ilk yurtdışı seyahatimdi Paris ve benim için tek anlamı “amanda ne kadar büyüdüm,tek başıma tatillere gidiyorum” cümlesinden ibaretti.  Aslında ben beş sene önce Paris’e gitmedim ben beş sene önce en yakın kız arkadaşımla ailemden binlerce kilometre ötede tek başıma tatil yaptığım bir yere gittim. Belkide bu yüzden her şey gözüme bu kadar farklı geldi. O zamanda modaya aşıktım hatta moda tasarım bölümünün birinci senesindeydim ama şimdiki bakış açım o zamanlar H&M’den ibaretti. Ne kadar pembe tonunda ıvır zıvır varsa almıştım ha bir de kendimi çok olgun hissedip bir afralar, bir tafralar dolaşırdım. Öyle ya büyümek demek annen sana bir şey almadan veya sen ona sormadan kendi paranla (!) istediğin saçma sapan,bol tüylü, mümkünse taşlı şeyi alabilmek demekti.

Şimdi hatırladım da o zaman da Melis derslerle boğuşurdu şimdi de boğuşuyor ama kendisi artık bir master öğrencisi. Hoş, onda hep “oh la la bir şarap daha lütfen” havası olsa da aslında çoğu zaman Paris’in o yanına kendini kapatır ve acı çeken öğrenci konseptini yaşar. Başarılı mı başarılı orası ayrı konu.:)

Bu sene ki Paris gezimde onu birazcık bu havadan çıkartabildiğim için seviniyorum e tabi ben hiç bir zaman o havada olmadığım için ( çünkü bendeniz sürekli ite kaka geçen son dakikacı öğrenci grubundanım) onu çekip çıkartmak kolay oldu. Bu kez H&M’e gitmedik, bu kez tipik kız dedikoduları yapmadık, bu kez tüylü ve taşlı bir şey almadım ve bu kez abur cubur yemedik.

0

Bu sabah tipik bir fransız kahvaltısı yapıldı ( croissant,cafe au lait), dedikodu yerine gelecek planları, istekler ve hedefler ( tamam arada kaynatmış olabiliriz canım ne varJ)konuşuldu. H&M teğet geçilip dosdoğru Louboutin’e gidildi. Orada geçirilen rüya dakikaların içinde “ para kazanmam lazım acilen” diyalogları yaşansa da şimdilik Louboutinler için biraz daha büyümemiz gerektiğine karar verdik. Şahsen bir ayakkabıya 3000 euro verebilecek kadar büyüyebilir miyim o da ayrı bir konu. Zaten beğendiğim ayakkabının da giyilecek bir yanı yoktu onu alıp evladiyelik olarak evin bir köşesinde cam fanus içinde tutmak daha mantıklı olur.

0

Louboutin’den ayrıldıktan ve en az üç beş paketle mağazadan çıkan kadınlar hakkında azcık atıp tutup rahatladıktan sonra Paris’in güzel bir cafesindeki (isimleri hep unutuyorum) hamburgerlere teslim olduk. Ben hamburgerle uzun süre bakıştım ve yarısıyla vedalaşmayı başardım. Ama patates kızartmaları çok haindi. Bu kadar lezzetli oldukları için kınıyorum kendilerini.

Moda işine girince bir yerden sonra ister istemez böyle oluyorsunuz sanırım. Yemek, keyiften çok sinsice yaklaşıp sırtınızdan vuran bir düşman gibi gözükmeye başlıyor. Bu, kimi zaman güzel kimi zaman da kötü oluyor. Son bir yıldır sokak modası fotoğrafları çekmeye başladığımdan ve defile çıkışlarını takip ettiğimden beri durum biraz daha farklı bir boyut kazandı. Otuzaltı bedenin “normal” kabul edildiği bir alanda ne kadar daha “yicem ben” diyebilirsiniz ki. Hele de alışveriş düşkünüyseniz.

Yemekten, “kızım diktiricem ağzımı yemin ediyorum,allahım çatladım sanırım, o kıyafete anca benim kolum girer” naraları atarak kalksakta özünde çok güzel bir yemekti.

Unutmadan, John Galliano`nun Ladurée için tasarladığı kutularda macaron almadan dönmek olmazdı. Makul sayılardaki renkli macaronlarımızı alıp gezimize öyle devam ettik.

0

0

Yürürken, Paris gözüme ilk defa bu kadar güzel göründü ve bende herkes gibi büyülenenler kervanına katıldım. Büyülenmenin yaşla doğru orantılı olduğuna inanıyorum çünkü her seferinde farklı bir bakış açısıyla bakıyorsunuz. Önceden gezdiğiniz yerleri yeni keşfediyormuş gibi hissediyorsunuz. Beş sene önce öylesine yürüdüğüm sokaklarda şimdi elimde fotoğraf makinemle her karesini keşfederek, sadece bakmakla yetinmeyip aynı zamanda “görerek” yürümek ve bütün bunları benimle birlikte büyüyen,birlikte gülüp,ağladığım, derdimi paylaştığım insanla yaşamak gerçekten bambaşka bir duygu. Bu sefer gönül rahatlığıyla diyebilirim ki “Evet, ben Paris’e gittim”.

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI