Ana SayfaYazarlarHerkes blog açıyor canım...

Herkes blog açıyor canım…

 Tamam, blog furyası aldı başını gidiyor bunu biliyoruz fakat blog açmak ne kadar modaysa ondan şikayet etmekte ayrı bir moda oldu bana kalırsa. Açılan yeni adresler kadar “amaan herkes blog açıyor canım ” cümleside kulaklarımızı çınlatır oldu. Bir fikir, bir tasarım ne kadar moda olursa aynı hızda anti-modacılar da çoğalıyor ve onların oluşturduğu çoğunluk ise başka bir modayı doğuruyor. Örnek mi ? Derhal. Nam-ı değer “UGG”. Giyen kadar nefret edenide vardı hatta Ugg giymektense ondan nefret etmek ayrı bir modaydı. Alaycı cümleler, sosyal ortamda nefret iletileri hatta alehine açılan sayfalar. Aslında amaç “farklı olmak”, aslında amaç “bak herkes giyiyor bunu, ben giymediğim gibi üstüne birde nefret ediyorum farkımı sen anla artık.” imajını vererek sürüden sıyrılmak. Fakat bunu yapanlar da giyenler kadar çabuk çoğalıyor ve kaçılan “sürü” kelimesinin içinde duvara çarptığının farkında olamıyor insan. Her şeyi hemen severiz biz ama aynı hızda da nefret ederiz çünkü birbirimize benzemek istemeyiz. Blog modasıda işte böyle, onunla aşkımız bitti artık şimdi arkasından konuşma zamanı. Ama durum bu kadar net çizgilerle kesilip atılmamalı.

Özgür platformlar sayesinde aramıza pek çok yetenekli insan katıldı, farklı bakış açılarını, kültürleri, zevkleri daha rahat görebildik, daha rahat ulaşabildik. Yapılan yorumlarla fikirler aktarıldı, benzer fikirler birbirini buldu ve farkında olmadan inanılmaz bir iletişim gücüne kavuştuk. İşin sadece “popüler olma” kısmını rafa kaldırırsak eğer harika işler çıkaran farklı bireylerle çevrili olduğumuzu görebiliriz. Evet, belirli bir kısım bu işi sadece kolay yoldan ünlü olmak için yapıyor ama bu sadece "basit" bakış açısının yarattığı bir illuzyon. Hiç bir şey göründüğü kadar basit değil. Örneğin sokak modası konusunda şanı alıp başını gitmiş Tommy Ton’u ele alalım. Milano, Paris, New York…her yerde o var. Çektiği fotoğraflar, dergiler kadar pek çok blogun ilham kaynağı. Peki Tommy Ton olmak ne kadar kolay? Milano Moda Haftası, Pitti Floransa, Paris derken kendisiyle sürekli karşılaşır olduk. Mesela Pitti’yi ele alalım…Kendisi sabah 9’da başlayan ve akşam 6’da biten fuar boyunca bütün gün bir taşın üzerinde oturdu. Ne fuarı gezebildi, ne makinasını bir kenara bırakabildi. Çünkü dolaştığınız ya da arkanızı döndüğünüz anda styling konusunda tavan yapmış birini kaçırmanız an meselesi. Öyle size rahat gelen yere de oturamazsınız, stratejik açıdan iyi bir yer olmalı, her yeri görebilmeli ve insanların önünüzden geçmesi neredeyse zorunlu olmalı.

Ayrıca tek bir fotoğrafçı yok. Sayımız hiçte az değil ve hepimiz çoğu zaman aynı insanları çekiyoruz. Bu yüzden işin içine farklı bakış açıları girmeli ki o bile kurtaramıyor bazen. İnsanları takip etmek ve etrafınıza karşı dikkatli olmak zorundasınız. Detay en önemli unsurlardan biri. Çok sıradan giyinmiş bir insanın çok farklı bir aksesuarı ya da ayakkabısı olabilir. Bütün bunlar dikkat ve emek isteyen konular. Kimse Tommy Ton’un önüne geçip hazır ve nazır bir şekilde poz vermiyor ya da bak aksesuarım ne kadar ilginç çekmek ister misin demiyor. Bakmak, takip etmek zorunda. Tabii iş sadece bununla da bitmiyor. Yağmur yağarsa o günü unutun, hiç bir şekilde fotoğraf çekilmiyor. Hadi makinenizi korudunuz diyelim bu seferde çekicek insan bulamazsınız çünkü herkes koşar adım başını sokacak bir yer arar. Özellikle kışın Moda Haftaları bu konuda çok sıkıntılı. Herkes defilenin yapılacağı yere atıyor kendini ve sizde geldiğiniz gibi geri dönüyorsunuz. O gün elinizde hiç bir şey olmuyor ve ertesi gün yağmur yağmasın diye dua ediyorsunuz.

 Her gün en az altı defile yapılıyor ve fotoğraf çekmek için hepsine yetişmeniz gerekli. Yetiştikten sonra da defile çıkışı için dışarıda eksi bilmem kaç derece soğukta bekliyorsunuz. Ben mesela geçen moda haftasından sonra yatak döşek yatmıştım. Defile çıkışlarını beklerken muhabbet dışında yapılacak bir şey olmadığı için soğuk iyice içine işliyor insanın. Defile bittikten sonra diğer defilelere yetişme stresi başlıyor. Burada Tommy Ton’u örnek veremeyeceğim zira kendisi hop o takside hop bu takside. Ben öğrenci olduğumdan muzdarip toplu taşıma araçlarından yararlanıyorum. Bir gece önceden bütün defile yerlerini çıkartıp harita üzerinde buluyorum daha sonra hangi araçla daha hızlı giderim diye araştırma yapıyorum. Metro, kahramanım olsa da otobüste kendinden beklenmeyen performanslar sergileyebiliyor. Günde 6 – 7 defileden sonra yorgunluktan sürünsemde fotoğrafları bilgisayara aktarıp göz atmaya başlayınca her şeye değişiyor. O yorgunluktan eser kalmıyor hatta saçma bir şekilde ertesi günü iple çekiyor oluyorum. Bütün bunların dışında tüm ünlü photobloggerların da ne kadar emek harcadığını onlarında soğukta beklediğini, belirli yerlerde en az 3-4 saat oturup kaldıklarını, insanların peşinden koşup fotoğraf için izin istediklerini görmek güzel. Hiç bir şeyin emek harcamadan yapılamayacağını kanıtlıyorlar insana. Hiç biri oturduğu yerden başarılı olmuyor, emek,sabır ve yetenek.

Tommy Ton boş yere bu kadar popüler değil yeteneğinin yanında tüm bu etkenlerle de uğraşıyor emek harcıyor. Eğer bunların birleştiğini gördüğünüz bir blog görürseniz “ Herkes blog açıyor” ön yargınızı bir kenara bırakın ve göz atın derim. Pek çok yetenekli insanla karşılaşabilirsiniz tabi sadece kopyala yapıştır dışında bir şey yapmayıpda bir yerlere varmaya çalışan içi boş bloglar bu kadar çok olmasa işiniz biraz daha kolay olurdu:) Dolmuşum biraz bu konuda oh rahatladım:)

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI