hafızasıdır kadar insan. ve topyekun bir hafıza kadardır geçmiş. geleceği işleyen her bugün, geçmişten gelenlerin ve getirilenlerin üst üste birikmesidir. gelenler eksilir, getirilenler devrilir. ortaya çarpık, eksik ve tamamlanmamış bir devir çıkar. yaşananlar hayat olur, devredilir. bilinç, duyguları da yanına alarak örer hafızayı. peki hafıza dediğin nedir? unutmamak mı insanı insan yapar, hatırlamak mı?
bir fotoğraf, bir şarkı, bir tat, bir ses, bir koku -evet, en çok da koku- diriltir hafızayı. peki hafıza dirilirken ilk günkü gibi midir? o ilk anki gibi mi belirir fotoğraf karesi gözün önünde, çalınır şarkı kulaklara, gelir lezzeti yediğinin? o ilk anki gibi mi özler insan unutmamak istediğini?
peki ya çocukken? her şey tamken ve eksilmemişken. her şey en saf ve bozulmamış, yağmalanmamış halindeyken? hafıza en temiz ve naif dinginliği ve derinliğindeyken? her şeyi yapmak mümkünken?
turuncu kanat çırpışlarıyla özgürlüğü çağıran kelebekleri meclis arşivine sokmak gibi. üzeri kan lekeli bir parkadan kendine ev yapmak gibi. ölenleri ve geride kalanları sonsuzluğa sessizlikleri ile kavuşturacak kuğuları parktan kaçırmak gibi.
koşmak, çamura çıkmış ayakkabı izininin içinde kendi ayak izini görmek, eşyalarla konuşmak, okul defterinin kenarına kedi merdiveni çizmek, cebinde ipler biriktirmek gibi. hayal dünyanı gerçeklere bağlayıp uçmak gibi.
çok şey konuşup, çok şey susup yine de kırılmış bir kanadın hissi ile kahramanlıkta buluşmak gibi.
ayşe ve ali gibi.
devir, ece temelkuran’ın yeni romanı. hem 12 eylül’ün ayak seslerinin evlerin kapılarını ve pencerelerini zorlayıp içeri sızdığı bir devri anlatıyor, hem de o günden bugüne devredilen halleri. ruhları ve bedenleri.
başkalarının sırları ile büyüyen sekiz yaşında iki çocuğun gözünden ve o gözlerin en saf mesafesinden örülüyor kelime kelime. çünkü kelimeler örüyor aslında hafızayı. ve biz ne kadar hatırlıyoruz desek de, kelimelerle ve kelimelerde unutuyoruz geçmişi.
ve her ne kadar inanıyoruz desek de yalan söylüyoruz, öncelikle kendimize. soruyoruz; bu ülke niye böyle, insanlar niye böyle, niye hep böyle her şey? nasıl olup da delirmiyoruz?
çünkü büyüdükçe kelimelerimizi, şiirlerimizi, hayallerimizi, hayatlarımızı ve gerçeklerimizi unutuyoruz. hayatta kalmak için, ince ince örüyoruz bugünümüzü. geçmişi getirirken deviriyoruz. hatırlıyoruz, desek de yalan söylüyoruz.
aynaya bakıp susuyoruz; neleri biliyoruz, neleri bilmemiz istenmiyor, bizden ne saklanıyor? biz, bizden sonrakilere ne devredeceğiz? hafızamız bizi yolun hangi durağında indirir? biz yola nasıl devam ederiz?
çünkü devam etmeliyiz. anlatacak hikayelerimiz, geçmişten getirdiklerimiz ve geleceğe devredeceklerimiz var. unuttuklarımız ve hatırladıklamadıklarımız, unutturmak istediklerimiz ve hatırlamak istemediklerimiz var.
oysa gerçek, iki çocuk arasındaki doğrudur.
ve hayat boyunca gidilebilecek en saf ve temiz mesafedir.