Ana SayfaYazarlarUmut Veren Bir Buluşma: ÇAĞDAŞ SANAT BULUŞMASI

Umut Veren Bir Buluşma: ÇAĞDAŞ SANAT BULUŞMASI

Çağdaş Sanatın Türkiye’de ne denli önem kazandığını ve bu sene sekizincisi! yapılacak Contemporary Istanbul gibi önemli etkinlikler sayesinde “sürdürülebilir” bir değer haline geldiğini keyifle izliyoruz. Ben geçtiğimiz hafta “Çağdaş Sanat Buluşması” sayesinde konuya daha yakından bakma fırsatı buldum. Sofa Otel’de yapılan özel bir davette konunun önde gelen isimlerini dinledim. Şimdi size oradan aklımda kalan notlarla, içimde yeşeren umuttan söz edeceğim.

Sofa Otel’de yapılacak daveti Fashion Week yoğunluğu yüzünden – ne yalan söyleyeyim – bir kenara atmışım. Ama PR firması tekrar hatırlatınca akşam soluğu orada aldım. Bunda kendimce en önemli nedenlerden biri Contemporary Istanbul Koordinatörü Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ı dinlemekti. Ben tabii PR dünyasının “sit down dinner” tabir ettiği bir buluşmaya gideceğimi pek kestirememişim. Biraz “small talk” yapmak gerekti. Çevrem koleksiyoner ya da “sanat yatırımcısı” dolu. Haliyle bana da soruyorlar masada. “Siz de koleksiyoner misiniz?”
 

Ana sponsor Akbank olunca bizzat ilk ağızdan, ki bu ağız Saltık Galatalı’nın oluyor, sanat yatırımının önemini dinledik. Akbank Private Banking oldukça vizyoner bir anlayışla, yatırımcı müşterilerinin likitlerini – tabii meraklarına orantılı olarak- sanat yatırımına yönlendiriyorlarmış.  Oluşturdukları portföyde sanata da yer vermelerine destek ve danışman oluyorlarmış. (Şu an beni tanıyarak bu yazıyı okuyorsanız, finans, banking, yatırım, portföy kelimelerini ne kadar ustalıkla kullandığımı biliyorsunuzdur. Büyük ihtimal gözleriniz yaşarıyordur. Aslında ben de kendimi ha düştü, ha düşecek bir ip cambazı gibi hissediyorum. Her an çok cahilce bir lafla tüm yazıyı lekeleyebilirim) Bilmediğim sularda daha fazla açılmadan diyebilirim ki bu  konyu Akbank’ı bir anda “love brand” adayım yaptı.

Karışık gidiyorum ama ilk konuşmasını yapan, benim de kendisiyle önceden uzun uzadıya bir röportaj yaptığım “kıvılcımın ateşi” Ali Güreli oldu. Türkiye’deki çağdaş sanat platformunun gelişiminden bahsederken galerilerimizin, sanatçılarımızın ve hatta koleksiyonerlerimizin dünyaya açılmaya başladıklarını aktardı. Galeriler, yüzlerini yurtdışındaki ArtBasel, ARCOMadrid, Art Dubai gibi önemli fuarlara çevirirken, sanatçıların onları “en karlı temsil edeni” değil “en global temsil edeni” araması, koleksiyonerlerin ise yukarıda bahsi geçen sanat fuarlarına katılarak artık koleksiyonlarına yabancı isimleri de katma çabaları Sayın Güreli’nin anlattığı gelişmelerden oldu. Bunların hepsi yüzlerde bir gülümseme ile topluluk tarafından dinlendi.

Sonradan seneler önce Seçkin Pirim’in elinden çıktığını öğrendiğimiz, estetik kürsünün başına şimdi Sayın Kahraman geçiyordu. Konuşmasının hatrı sayılır bir bölümünü M.Ö. 30.000 yılında Lascaux Mağarası’ndaki bir duvar resmiyle başlayıp, Picasso, Van Gogh, Duchamp ve nihayetinde Warhol ve Cindy Sherman’a varan bir sanat tarihi serüvenine ayıran isim, sonrasında Türkiye’nin eksiği olan “sanat kritikleri”ne değindi. Sanki bu konu onun “hidden agenda”sıydı. Sanki bizlerin gözlerinin içine bakıyordu, sanat tarihi hızlı kur eğitimleri ile bir yetenek çıkartabilir miyim diye…

Geçenlerde tanıştığım Uluslararası Sanat Eleştirmenleri  Derneği “AICA” Türkiye Başkanı Osman Erden aklıma geldi. Hatta gözüm onu aradı bir an. Kendisinden yorum alayım istedim bu yazıyı yazmadan.
 

*Hasan Bülent Kahraman konuşmasında Türkiye’de sanat kritiklerinin az olduğundan bahsetti? Ne dersin?
 

Osman Erden söylediklerimi ve Kahraman’ın düşüncesini doğruladı. Bizde sanat kritiklerinin (uzunluğundan dolayı olabilir) okunmadığından bahsetti. Türkiye’de ya ekonomi sayfalarında astronomik müzayede satışları konu oluyormuş ya da işin magazinsel boyutu. Ülkemizde bu konuda dikkate alınacak  birkaç yayın var ve kendisi bu dergilere yazı yazıyor. Fakat Erden bu dergilerin tirajlarının çok düşük olduğunu anlatıyor.
Benim de naçizane Osman Erden’in anlattıklarından çıkardığım, bu önemli yayınların desteklenmesi gerektiği. Sanırım burada yine sanatın gelişimi konusunda sorumluluk alan, çalışmalar yapan, bu değerli isimler çaba göstermeli. Mesela AICA denen dernek ile daha yakinen çalışmak olabilir, eğer amacımız global sanat platformunda yer alabilmekse…

Kahraman’dan sonra sahneyi Mustafa Taviloğlu aldı ki, sahne diyorum çünkü kendisininki oldukça renkli ve herkesin rahatlıkla anlayabileceği, samimi bir konuşmaydı. Mustafa Bey, ilk göz ağrısı Mecidiyeköy Binası’ndaki duvarların boşluğu gözüne çarpınca kendini sanat dünyasının içinde bulmuş. İlk tanıştığı Necdet Kalay’mış. Bugün sanat çevrelerinin en çok hakkında konuştuğu, çoğu zaman dedikodusunu yaptığı koleksiyonerlerden biri Taviloğlu. Hala işin duayeni değilim diyen mutevazı bir tavrı var. Bu tavır “Mustafa Taviloğlu Koleksiyonu Türk Resmi Kitabı”ndan bahsederken biraz sekteye uğrasa da ünlü iş adamının hayranı olduğu Komet, Burhan Uygur, Mubin Orhon gibi Çağdaş Sanatın yüz akları ile kurduğu dostluk oldukça dikkat çekici. Mustafa Taviloğlu konuşmasında bahsetmese de sonradan sevgili Serfiraz Ergun’un sıkıştırmaları ile Ortaklar Caddesi’nde bulunan Outlet’ini Modern Sanat Müzesi haline getireceğini müjdeliyor! Daha ne yapsın?

Balıklar yerini yavaş yavaş tatlılara bırakırken konuşma serisini de genç sanatçıların en popülerlerinden Seçkin Pirim tamamlıyor. Konuşmasını dinlerken bir sanatçı ile temasta olmanın ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırlıyorum. Küçükken annem beni Komet’le, Koray Ariş’le, Burhan Uygur’la, Unal Cimit’le tanıştırmıştı. Şimdi onları bir ayrı seviyorum. Seçkin Pirim de bize geçen akşam tüm sempatik tavrı ile sanat geçmişini anlattı. Daha önceden tanıştığım ve sevdiğim gerçek sanatçıların sıcaklığını buldum. Önceden soğuk gelen formlarını artık anlamaya başladım. Sanatçı Kuzguncuk’ta başlayan sanat serüvenini son dönemde önemli bir Saatchi Sergisi ile taçlandırmış ki, Saatchi’yi yabana atıp, “çok da piyasa oldu artık canım” tadında burun kıvıranlara duyrulur, hafta 15bin kişi gezmiş Pirim’in sergisini. Tanıtım açısından ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum bu sayının… Derken, Seçkin Pirim son sözü ile hepimizi kafalarımızda yepyeni bir soru işareti bırakarak uğurluyor evlerimize. Taner Ceylan’dan alıntılıyarak “Sanatı saklasak da mı satsak, saklamasak da mı satsak?”

Bazen bütün mesele bu…
 

Sevgilerimle,

Çağla
 

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI