Ana SayfaMagazinSuzan Sabancı Dinçer Özel Ropörtajı

Suzan Sabancı Dinçer Özel Ropörtajı

Fortune Dergisi, Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer ile Akbank`ın gelecek politikaları ve bankacılık sektöründeki beklentileri üzerine konuştu…

BANKALAR BİRLİĞİ VERİLERİNE GÖRE 105,5 MİLYAR LİRA İLE BANKACILIK SEKTÖRÜ AKTİFLERİ İÇİNDE YÜZDE 12,1 PAYA SAHİP OLAN AKBANK, ORTA VADEDE BU PAYI YÜZDE 16`YA ÇIKARMAYI PLANLIYOR. BUGÜN SEKTÖRDEKİ LİDER BANKANIN PAYI YÜZDE 15,3…

Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, beş-yedi yıl olarak tanımladığı orta vadede Akbank`ın aktiflerden alacağı payı yüzde 16`ya çıkarmayı hedeflediklerini söylüyor. Dinçer, bunun için öncelikle organik büyümeyi planladıklarının, ancak bir satın alma fırsatı çıktığında da değerlendirebileceklerinin altını çiziyor. Bugün Türkiye`de aktifler itibariyle en büyük banka olan Ziraat Bankası`nın toplam aktiflerden aldığı payın yüzde 15,3 olduğu göz önüne alındığında yüzde 16 paya ulaşması belki de Akbank`ı sektör lideri durumuna getirecek.

Ekonomide sağlanan başarı ve düşük faiz ortamının önümüzdeki dönemde birçok sürecin yeniden tanımlanmasını beraberinde getireceğine dikkat çeken Sabancı Dinçer, bankacılık sektöründe konsolidasyonun kaçınılmaz olduğunu vurguluyor.

SUZAN SABANCI DİNÇER, "BUGÜN TÜRKİYE`YE YÖNELİK KRİZ ENDİŞEMİZ YOK" DİYOR.
SABANCI DİNÇER`E GÖRE BANKACILIKTA İNORGANİK FIRSATLAR MUTLAKA OLACAK.

Son 10 yılda bankacılık sektörü çok ciddi bir büyüme sağladı. Aynı dönemde Akbank`ın da sektör ortalamasının üzerinde büyüdüğünü ancak sektörde aldığı payın bir miktar gerilediğini görüyoruz.

2002`den sonra Türkiye`de çok büyük bir değişim oldu. IMF`nin desteğiyle uygulamaya konulan mali disiplin ve para politikalarının yanı sıra finansal sistemdeki reformların etkisiyle Türk bankacılık sektörü yapısal bir değişim geçirdi. Bu değişim Akbank gibi güçlü bankaları pozitif yönde etkiledi. 2002`den sonra çok hızlı bir büyüme yaşadık. Bugün Akbank`ın pazar payları yüzde 10-11 mertebelerinde. Pazar paylarımız her üründe çok hızlı büyüdü. Ancak 2008 yılında küresel ekonomik krizin yaratacağı kredi kalitesindeki potansiyel riskleri öngörerek, stratejik olarak kredi büyümesini yavaşlattık ve risk yönetimi unsurlarını devreye soktuk. Bu temkinli bakış açısından dolayı Akbank`ın kredileri bir nebze küçüldü. Fakat 2009`un ortalarından başlayarak mevcut kredi politikalarıyla kredilere yönlendik. Bugüne bakarsak 52 milyar liranın üzerinde kredi bakiyemiz bulunuyor. Aktif büyüklüğümüz 110 milyar liranın üzerinde. Bu yılın ilk altı ayında sektörde kredi büyümesi yüzde 16 civarında iken Akbank`ın kredileri yüzde 17,4 oranında büyüdü. Banka olarak her zaman kaliteli büyüme felsefesiyle hareket ediyoruz. Sadece aktifte değil pasifte de büyürken temelleri iyi oturmuş, bankanın finansal yapısını destekleyici, sürdürülebilir kârlılığa odaklı olduk. Kredi politikalarımızı da her zaman bu disiplinle geliştirdik. Bunun sonucunda da 2010 yılının ilk altı ayında sektörden daha fazla büyümemize rağmen sorunlu kredi oranımız yüzde 2,5 ile sektör ortalamasının çok altında.

2010 yılıyla birlikte Akbank kredilerinde önemli bir artış söz konusu. Bu artış kriz endişenizin ortadan kalktığını mı gösteriyor?

Kredilerimiz 2009`un altıncı ayından sonra hızlanmaya başladı. Bugün Türkiye`ye yönelik kriz endişemiz yok, müspet gidecek, diye görüyoruz. Özellikle KOBİ, ticari ve bireysel kredilerde Türkiye büyüyecektir. Uzun vadede KOBİ ve ticari kredilerin büyümesi Türkiye için olumlu olacak. Çünkü bu krediler büyüdükçe yeni istihdam olanakları, yeni iş alanları yaratılacak. Bu da bizim ileride verebileceğimiz bireysel krediler, konut kredileri için pozitif bir ortam yaratacak. Akbank olarak bu sene başından beri 41 şube açtık sene sonuna kadar bu sayıyı 80`e tamamlayacağız. Böylece yıl sonunda şube sayımız 928`e çıkmış olacak. Yine bu yıl bin 50 personel alındı ve yıl sonuna kadar bu sayı bin 500`e ulaşacak.

Aktiflerdeki pazar payı hedefiniz yüzde 16. Bu hedef ne kadarlık bir sürede ve nasıl gerçekleşecek?

Bugünkü resme baktığımız zaman orta vadede (beş-yedi yıl) pazar payı olarak yüzde 16`yı hedeflemek makul. Bugün için yüzde 11 olan pazar payını yüzde 16`lara çıkarmak orta vadede gerçekleşebilecek. Çünkü Türkiye`de büyük bir potansiyel var; bankacılıkta iş hacmi, yeni müşteri potansiyeli var. Türkiye`deki bankaların hepsi çok sıhhatli ve çok iyi yapılanmış durumda. 2001 krizinden sonra yeniden yapılanma ve oyuncuların ortaklık ve satın almalarla sahiplik yapılarındaki değişimden dolayı bugün sektör çok rekabetçi. Yurt dışından farklı bir ortam var. Bu anlamda pazar paylarını büyütmek sektör oyuncuları için kolay olmayacak. Bunun için orta vadede diyorum. Ayrıca Türkiye`deki bu ekonomik ortam devam ederse sektörde konsolidasyon görebiliriz.

Bankacılık sektörü hep organik büyümeyi dillendiriyor, satın alma neden yok? Akbank açısından bir satın alma olabilir mi?

Bunun asıl sebebi bankaların sahiplik yapısı. Türkiye`de üç büyük kamu bankası ve Akbank, İş Bankası, Garanti Bankası ve Yapı Kredi`den oluşan dört tane büyük özel sektör bankası var. Bu yedi banka sektör aktiflerinin neredeyse yüzde 80`ini oluşturuyor. Geriye kalan 38 banka ise yüzde 20 paya sahip. Bazılarının pazar payı yüzde 1 ya da yüzde yarım. Türkiye`deki konjonktür iyi gittiği ve marjlar çok küçüldüğü için bu küçük oyuncular ya aralarında birleşecek, ya belirli bir konuda uzmanlaşacak ya da kârları beğenmeyip çıkmak isteyecek. Dolayısıyla, bu çerçevede inorganik büyüme imkanı var.
Bugüne kadar kamu bankalarının özelleştirilmesi sözkonusu olmadı, halka arz gerçekleşti. Diğer bankalara baktığımızda çeşitli holding ya da grup bankaları olduğu için yabancılarla ortak olmak istediklerinden sektör içerisinde bir birleşme olmadı. Olabilmesi için bankaların sahiplik yapılarının ve buna karar verecek ortaklık yapılarının müsait olması lazım. Ancak 2001 krizi esnasında birçok banka birleşmesi oldu. Aynı gruba bağlı birkaç banka birleşti. İleriye dönük konsolidasyonda orta çaplı veya daha küçük bankaların satma eğilimi ya da birleşmelerini görebiliriz. Türkiye`deki büyüme nereden gelecek? Varlık yönetimi, bireysel ürünler ve bireysel krediler, KOBİ ve ticari krediler ön plana çıkacak. Bunlar için bir altyapı, büyüklük ve teknolojik imkan ve yerel bilgi gerekiyor. Büyük oyuncuların burada büyük avantajları var.

Küçük ve orta ölçekli bankalarda birleşme-satın alma size bir fırsat sunacak mı? Bunlarda sizin rolünüz ne olacak?

Bu konuda bugünden bir şey söylemek mümkün değil. Çünkü orta ölçekli bankaların bazılarına tamamen yabancılar sahip. İki yabancı banka bir araya gelip birleşebilir mi? Biraz zor gözüküyor. Türkiye`de mi kalacaklar veya biri diğerini mi satın alacak ya da çıkmak mı isteyecek, o günkü koşula bakmak lazım. Ama inorganik fırsatlar mutlaka olacak.

Önümüzdeki dönemde Akbank`ta dışarıya açılma anlamında sonut bir adım görecek miyiz?

Akbank olarak Türkiye`ye odaklıyız. Çünkü Türkiye`de çok büyük bir büyüme potansiyeli var. Dünyada birçok sektördeki oyuncular Türkiye`ye gelmek isterken bizim problemli ülkelere gidiyor olmamız doğru bir strateji olmaz. Türkiye hem ekonomik açıdan büyüme vaat eden bir ülke, hem de bizim işimizde çok büyük fırsatlar var. Çok borçlu bir ülke değil. Türkiye`nin krizde rakiplerinden de ayrışmasının sebebi; kuvvetli bankacılık, mali kurallarla oluşmuş bir ekonominin yanı sıra az borçlu bir ülke olması. Dolayısıyla büyümenin yanı sıra borçlanma potansiyeli olduğu için bizim önceliğimiz Türkiye. Ancak Türkiye`nin diğer ülkelerle ticaret hacmi arttıkça bunu takip edeceğiz. Bankacılıkta müşteriyi bilmek ve ürünü bilmek esastır. Bunu bilmeden başka ülkeye gitmeniz problem yaratabilir, bunu global krizde de gördük. Dışarı çıkalım denince mutlaka çıkıp dışarıda banka almanız şart değil. Bugün bazı açılardan Türkiye`de doyum noktasına gelen şirketlerimiz var. Pazar payı yüzde 20`lere gelmiş, çok kuvvetli, dünyada başka yerlerde alımlar yapabilecek şirketler var. Bankacılık olarak sermaye yeterlilik rasyolarımız çok yüksek, borçlanma imkanımız var, firmaları tanıyor ve işi biliyoruz. Dolayısıyla bu tip şirketlere kredi verebilecek potansiyelimiz yüksek. Türk şirketlerinin Türkiye dışındaki alımlarında aktif rol oynayabiliriz. Bu anlamda dışarı açılma derken banka almamız şart değil ancak fırsatları tabii ki değerlendiririz.

Yüzde 16 pazar payına ulaşmanız aynı zamanda sektörde bir numara olmanız demek. Dolayısıyla bundan sonra daha agresif bir Akbank mı göreceğiz?

Akbank bugün Türkiye`de reel sektör için kendini hazırlamış ve çalışmalarını her geçen gün ileriye taşıyan bir banka. Tabii sektördeki tüm oyuncular da iyi. Dolayısıyla herkes birbirine karşı rekabet edecektir. Rekabet bizi diri tutacak, canlılık verecektir. Akbank`ın yapılanması yüzde 16 pazar payı alma hedefine yönelik olacak.

Önümüzdeki dönem Akbank politikalarında nasıl bir farklılık olacak?

Akbank`ın sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 19,6. Üç-dört yıllık dönemde planladığımız kredi büyümeleri ile sermaye rasyomuz yüzde 15`lere iner diye hesaplıyoruz. Yani elimizdeki sermaye o kadar yüksek ki kredilerde büyümemizin önünde bir engel yok. Ayrıca Akbank`ın borçlanma çarpanı 7,3. Bugün yurt dışında bankacılık sektöründe çarpanının en fazla 33`le sınırlanması konuşuluyor. Biz henüz 7`lerdeyiz. Akbank`ın borçlanma imkanı çok yüksek. Çünkü Akbank`ın bilançosu çok kuvvetli, kendini kabul ettirmiş bir yönetimi var, kredilerdeki performansı çok iyi. Son yaptığımız beş yıllık eurobond ihracı da Türkiye`de bir ilkti. O kadar büyük bir talep oldu ki kesmek zorunda kaldık. "Tekrar size verebiliriz" dediler, biz "Yeter" dedik. Akbank`ın büyümesinin önünde bir engel yok. Teknolojik altyapısı kuvvetli, sermaye rasyoları iyi, borçlanma oranı çok düşüktür. Bu verilerle Akbank`ın yolu açıktır.

Bugüne kadar da Akbank böyle bir bankaydı. Yüzde 16 pazar payı için Akbank`ın dünden farklı bir şey yapması gerekmiyor mu?

Bu konuyu değerlendirirken sadece Akbank diye bakılması yanlış. Çünkü Türkiye değişti. Bankalar olarak mevduat sahiplerine karşı sorumluyuz, biz mevduat topluyoruz. Bunu kendi deneyimimizle kredi olarak müşterilere veriyoruz. Bu aracılığı gerçekleştirirken çok kaliteli aktif yaratmamız lazım. Sadece kredi vereceğim, aktifi büyüteceğim diye hareket edenlerin geldiği noktayı yurt dışında da gördük. Bugün herkesin orta vadede önünü görebileceği, faizlerin nereye gidebileceğini gördüğü ve uzun vadeli borçlanma yapabildiği, uzun vadeli Türk Lirası borçlanmayı düşündüğü bir Türkiye`ye geldik. Bundan beş-yedi sene önce Türkiye`de senelik programlar yapılırdı ve onlarda da revizyonlar olurdu. Kimse faizi göremez, enflasyonun nereye gideceğini bilemezdi, bir kur problemi vardı. Türkiye bu krizden sonra lig atladı. Türkiye`nin atlamış olduğu ligden dolayı konjonktür değiştiği için, bugün hem kurumlar çok daha rahat borçlanabilecekler, hem de bankalar daha rahat ve uzun vadeli kredi verebilecekler. Menkul kıymetlerden kredilere doğru kayış olacaktır. Hazine`nin de ihtiyaçları azalmakta. Türkiye`deki değişimin bir yansımasıdır bu.

Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan "Bankalar, taksi ücretinden daha pahalı havale masrafı alıyor" dedi. Siz ne düşünüyorsunuz?


Bugün Türkiye`nin bu krizde bir ivme kazanmış olması, lig atlamış olmasının en önemli unsurlarından birisi sağlıklı bir bankacılık sektörünün olmasıdır. Türkiye`deki bankalar kuvvetli oldularsa, kâr ettilerse, herhangi bir sorun yaşamadılarsa tüm Türkiye`nin bundan mutlu olması lazım. Biz Türkiye Hazinesi`ne yük olmadık, vergi verdik.

Röportajın devamını Fortune Türkiye`nin Ekim sayısında okuyabilirsiniz.

 

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI