Yıkanmaktan rengi solmuş gibi duran siyah, üzeri Iron Maiden baskılı tişörtü, yüksek bel jean’i, RayBan Wayfarer gözlükleri ve tepeden at kuyruğu yapılmış saçlarıyla 80’lerden bugüne ışınlanmış gibi görünüyor Saadet Işıl Aksoy… Ayağındaki parmak arası terlikler de rahatına son derece düşkün olduğunun göstergesi…
Aileyle yaşamak harika bir lüks
Sabahın erken saatleri olmasına rağmen 30 dereceyi gösteren termometreden çok daha sıcak gülümsemesiyle, “Buraya (Burc Beach’e) bayılırım. Ben Boğaziçi’nde okudum, o yıllarda da hafta sonları kaçardık buraya. şimdi de arada geliyorum. Sanki şehir dışına çıkmışım gibi hissediyorum” diyor. Bu sırada mekanın kafesinin ahşap zemininde uzanmış (sıcaktan bayılmış) köpeklerden birinin başını okşamak için eğiliyor.
Aslında gala gecelerinde, filmlerde gayet sakin ve sade gördüğümüz Aksoy’un tam bir rocker olduğunu hayal etmek biraz zor. Herkesin tişörtüne baktığını fark edince o da bu durumdan söz etme ihtiyacı duyuyor zaten: “Sıkı bir Iron Maiden fanatiği olduğumu söyleyemem. Yalan olur. Ama Iron Maiden’ın şarkılarını severim, dinlerim. Bu tişörtü çok sevdim, o yüzden üzerimde…”
Aksoy için geçen beş yılın özeti oldukça hareketli: Altın Portakal Film Festivali’nde “Yumurta” filmiyle gelen ödül, Cannes Film Festivali macerası, “Başka Dilde Aşk”taki rolü için aldığı övgüler, Hollywood yapımı “Aşkın Yaşı Yok”ta küçük bir rol (Bu arada o “Rolün küçüğü büyüğü olmaz” diyor), Bulgar yapımı “şark Oyunları”ndaki üç Türk oyuncudan biri olma (filmin yönetmeniyle Cannes’da tanışmış), “Çelik Manolyalar” adlı oyunla da sahnenin tozunu yutma…
Tüm bunları alt alta yazınca kariyer basamaklarını hızlı adımlarla tırmandığı daha net görülüyor Aksoy’un… O da bu durumdan memnun; özellikle de film projelerinde yer alıyor olmaktan… “Şimdi bir dizi, bir de film teklifi gelse ve ikisinden birini tercih etmem gerekse, kesinlikle oyumu filmden yana kullanırım” diyecek kadar da iddialı bu konuda.
Oyunculuğa aşık bu genç kadın, aslında ıngiliz Dili ve Edebiyatı okumuş üniversitede… Bir TV kanalında, bir gazetede staj yapmış ve bir yayınevinde çalışmış o dönemde… “Az kalsın meslektaş oluyorduk” diyor kıkırdayarak. Sonra reklam çekimleri, minik bir rol derken kaptırmış kendini oyunculuğa… Fikirlerini ciddiye aldığı birkaç büyüğü de doğru yolda olduğunu söyleyince iyice ağırlık vermiş bu işe. Çünkü aradığını bulmuş. şimdi “Kendimi nasıl geliştiririm?”in derdinde.
Tüm kış devam eden, şenay Gürler, Suzan Aksoy, Suna Keskin, Oya ınci ve Aslıhan Erguvan ile birlikte rol aldıkları tiyatro oyunu “Çelik Manolyalar” 16 Temmuz’da ENKA’da sahnelendikten sonra sezonu kapattı. Ama bu genç yetenek yaz aylarını da boş geçirmeyecek elbette… Biri netleşen (Ali Vatansever’in yönettiği “El Yazısı” filmi), biri de son detayları konuşulan iki yeni sinema filminde rol alacak. Ama film çekimleri başlamadan minik bir tatili hak ettiği fikrinde Aksoy… ıstikamet, “Bayılıyorum” dediği Çeşme: “Üç yıl öncesine kadar yaz tatiline çok fazla ihtiyaç duymazdım. Niyeyse şimdi denize girmek bana iyi geliyor. O yüzden mutlaka birkaç günlüğüne bile olsa Çeşme’ye gidiyorum arkadaşlarımla. Bu yıl da gelenek bozulmayacak.”
Bunları söylerken gözlerini kapatmış, ellerini birleştirmiş, “Yaz başka bir şey” diyor ve devam ediyor: “Bayılıyorum yaz aylarına. Hani insanın içinde saçma, nedensiz bir sevinç oluyor ya… Ya havanın sıcaklığından ya da mevsimin kokusundan, ne bileyim. Bana da öyle oluyor. Tüm kışı kapalı mekanlarda geçirdiğimiz, kendimizi minicik kutulara hapsettiğimiz için midir nedir, hep sokaklarda olmak istiyorum yaz aylarında. Eve girmek istemiyorum.”
Oysa normalde evde çok vakit geçiren biri o. Anne ve babasıyla yaşıyor olmasının hayatını kolaylaştırdığı fikrinde. “Annem zaten benim için her şeyi düşünüyor. Yemekler, temiz kıyafetler… Harika bir lüks bu. Üstelik anne ve babamla da her zaman çok iyi anlaşmışımdır. Niye evden ayrılayım ki! ıki ağabeyim olduğu için ben büyürken kalabalık bir evdi bizimki. Sanırım ben de şimdi yalnız kalmak istemiyorum” diyor.
Bir yanı evcimen ama diğer yanı da keşfetmeyi, gezmeyi çok seviyor. Birkaç ay Paris’te yaşamak, arada “Farklı bir ritmi var” dediği New York’ta vakit geçirmek ona iyi geliyor. Ama yine de en sevdiği şey İstanbul’a dönmek; Asmalımescit’teki kafelerde arkadaşlarıyla vakit geçirmek, sinemaya gitmek, rakı-balık keyfi yapmak, bisiklet turlarına çıkmak…
Söz, hayatın anlamlarından birine yani aşka geldiğinde, beylik laflar etmekten kaçınıyor. Hayatın akışına bırakmış durumda kendini… “Gördüğüm ilk aşk annemle babamınkiydi. Her zaman birbirlerini sevdiler ve en önemlisi saygı duydular. ınsanda ister istemez o şekilde bir ilişki yaşama refleksi oluşuyor. Ama büyüdükçe onları da anne-babadan çok birer birey olarak görmeye başlıyor insan ve ilişkiye bakış açısı da değisiyor. Elbette kendi seçimlerini oluşturmaya başlıyor” derken gözlerinde aşk pırıltıları görülüyor!
SAADET IŞIL AKSOY’A GÖRE NELER SEKSİ
* Erkek vücudu: Düzgün ve bakımlı elleri olan bir adam çok çekici olabilir.
* Kıyafet: Beyaz dümdüz, uçuşan bir elbise… Hem vücudu tamamen kapatıyor ama rengi nedeniyle sanki dikkatli bakarsanız içini görebilecekmişsiniz gibi hissettiriyor.
* Yiyecek: Her türlü tatlı.
* Mekan: Boğaz… İstanbul’da doğup büyüyen biri olmama rağmen her gördüğümde heyecanlanıyorum.
* Film: Woody Allen’ın “Vicky Cristina Barcelona” filmi. Renkler, kostümler, oyuncular, müzikler, hikaye ve diyaloglarıyla beni heyecanlandıran filmlerden biri. Ayrıca “Queer As Folk” dizisinde Justin ve Brian karakterlerinin arasında geçen tüm replikler çok seksi geliyor.
* Şarkı sözü: Massive Attack’ın “Inertia Creeps”… Nedeni şarkıda gizli.
* İçki: Cardinal Melon. Bardakta gördüğünüzde su zannedebili rsiniz. Ama kokusu ve tadı inanılmaz.
* Sözcük: Kişisine ve yerine göre değişir.