Konuyu en baştan ele alayım.
Öncelikle eğer uçak korkunuz varsa, direkt uçuştan şaşmamanızı tavsiye ederim. Aksi takdirde Atina Havalimanı’nda kendinizi pırpır uçakta yolculuk yaparken bulabilirsiniz. Biz bulduk. Ama kötü bir deneyim miydi, asla değildi, hatta oldukça sempatikti 🙂
İlk İzlenim
Mikonos’a ilk gidişim olduğu için sevgili pırpırımızın minik camından dışarıyı izlemek ve Mikonos’u uzaktan görmek için oldukça hevesliydim. Ta ki Mikonos’un kurak, çorak hatta bitki örtüsüz zeminini görene kadar… Şimdilik olumsuz şeylerden bahsediyorum ama ilerleyen cümlelerimde durumun tersine döneceğini göreceksiniz. Klasik ‘adamlar nasıl pazarlıyor’ muhabbetini yaptıktan sonra, fazla üzerinde durmadan eğlenme odaklı modumuza geçişimizi yaptık.
Scorpios
İlk günümüz için Scorpios’u seçtik. Benim sanırım favori mekanım burası. Tek kötü yanı denizinin çok iyi olmaması. Hatta bana kalırsa önceliği deniz olanların tercih etmemesi gereken bir mekan. Ama atmosferi, genişliği, gün batımı, yemekleri, dekorasyonu ve hatta çalışan kadrosu ile beni etkilemeyi başarmış bir mekan Scorpios.
Scorpios’un eğlencesi biraz daha ‘chill’ denilen türden. Müziğin sesi akşamüstüne doğru biraz daha artıyor; insanlar ellerine içkilerini alıp gelip buradaki minderlerde keyif yapıyor. Etrafta hafif hafif dans edenleri de görebilirsiniz. Akşam gitmedik ama muhtemelen akşam da çok keyifli bir yer Scorpios.

Scorpios
Gelelim meşhur Nammos’a… Scorpios’tan çok daha az gösterişli olan bu mekan, ilk bakışta çok ahım şahım olmasa da, keyifli görünen restoran kısımları burada iyi bir şeylerin olacağına işaret ediyor. Bu benim fikrim tabii…
Normal şartlarda çoğu kişi öğleden sonra direkt olarak restoran kısmına gelse de, biz grubun bir kısmı olarak önden gelip güneşlenmeyi tercih ettik. Kişi başı €25’ya kiralanan şezlongları da oldukça rahat. Zaten rahat olmalı öyle değil mi?
Nammos
Öğleden sonra yemek kısmına geçiliyor. Zaten saat 14:00 itibari ile restoran kapısında bir kalabalık beliriyor. Rezervasyonunuz olsa dahi, kapıda biraz bekletmeyi seviyorlar; moraliniz bozulmasın, içeride ne kadar eğleneceğinizi düşünün 🙂
Nammos’ta restoranın 2 kısmı var: bir tanesi açık havada (girişte sağ tarafta), diğeri ise üstü kapalı alanda. Ben Nammos’a ilk adım attığımda açık tarafa bakıp ‘ne keyifli bir yer’ diye iç geçirmiştim. Gelgelelim saat 14:00 olduğunda cümlemi ‘ben o kısımda oturmam’ olarak değiştirdim. Çünkü happy-hour‘un olduğu yer, üstü kapalı olan taraf. Haliyle çoğu kişinin tercih ettiği kısım da burası. Tabii biz de o kısmı tercih eden gruptan olduk.

Nammos’a geri dönüyorum…
Saat 17:00 sularında ortamda ufak ufak hareketlenmeler başlıyor. İçki siparişleri hızlanıyor ve müziğin ritmi biraz daha hızlanıyor. Derken yavaş yavaş içgüdüsel bir şekilde ayağa kalkmak istiyorsun ve kalkış o kalkış! Bitene kadar herkes ayakta; kimse umrunda olmadan eğleniyor, dans ediyor. Gerçekten de kimse oturmuyor; hatta yine içgüdüsel bir biçimde, ilk önce sandalyeye, o da az gelince masaya çıkılıyor. Süreç aşağı yukarı böyle işliyor.
Nammos’un meşhur DJ’i Babis de Nammos’ta eğlencenin başlamak üzere olduğunu, DJ kabinine taktığı koruma ile veriyor.
Alemagou
Mikonos’ta olduğumuz haftanın Ana Beatriz Barros’un düğün haftasına geldiğini bilmiyorduk. O nedenle, rezervasyon yapmaya çalışırken Scorpios ve Nammos’tan aldığımız “gerçekleşecek bir event dolayısıyla rezervasyon alamıyoruz” cümlesine pek inanmamıştık. Sonradan öğrendik ki kızımız düğün öncesi, düğün sonrası, düğün ortası vs. gibi organizasyonları ile her yeri kapatmış. Aslında Alemagou da o mekanlardan biriymiş ama bizden bir gün önce (veya sonra) etkinlik gerçekleşmiş; dolayısıyla biz Cumartesi günümüzü Alemagou’da geçirebildik.
İtiraf edelim ön yargılı gittik Alemagou’ya. Ama şahsi fikrim, gayet “cool” bir mekan olduğu yönünde. Adanın en eski mekanlarından biriymiş Alemagou. Nammos’tan çok Scorpios’a benzeyen bir eğlence şekli var. Salaş bir ortam, insanlar oldukça rahat…
Plajı oldukça geniş; sabahtan gidip güneşlenip denize girip, sonrasında restoran kısmında yemeğinizi yiyip yavaş yavaş müziğin ritmine kendinizi kaptırabilirsiniz. Hatta dilerseniz plaj kısmında küçük bir çadırın içinde masaj bile yaptırabilirsiniz!
Buranın yemekleri de oldukça tatmin edici. Farklı bir şey denemek isterseniz o hakkınızı çilekli salatadan yana kullanabilirsiniz.
Genel olarak Mikonos
Kızlardan başlayalım…
Nerede bizim happy-hour öncesi saatlerini tuvaletlerde geçiren ‘güzel‘ kızlarımız, nerede Mikonos’un sıfır makyajlı, süssüz püssüz salaş kızları! ‘Plaj şıklığı’ diye bir tamlama oluşturan bizler, bu konuda da geri kaldık. Bizim Ege sahillerimizde gördüğümüz o şıklık buralarda yok. Yukarıda da bahsettiğim gibi herkes kendi havasında.
Şehirle devam edelim…
Açıkçası gündüz partilerinden sonra (saat yaklaşık 21:00’e kadar sürdüğünden dolayı) bir de akşam çıkmak pek kolay bir iş değil. Yine de 4 akşamın 2’sinde dışarı çıkmayı başarabildik. Sea Satin ikisinde de tercih ettiğimiz restoran oldu. Deniz ürünleri restoranı, fakat 12’den sonra aniden tavernaya dönüşüyor. Yine masaların üzerine çıkılıyor ve toplu bir şekilde eğleniliyor. O nedenle orta masalarda olmak çok daha keyifli olur, aklınızda bulunsun. Bu arada Sea Satin’de Tarkan şarkısı eşliğinde eğlenmeniz de mümkün.
Şehir merkezi ise mavi-beyaz, kısa kısa binaların olduğu dar sokaklardan ibaret… Labirent gibi mini mini sokakları görüp, görülecek çok şey var sanıyorsunuz ama aslında yok; şehir, hepsi birbirine çıkan, birbiriyle benzer sokaklardan oluşuyor. Bir iki güzel mağaza olsa da Türkiye’de olmayan şeyler olduğunu söyleyemeyiz.
Genel olarak Mikonos’u coğrafya olarak beğenmesem de, eğlence olarak çok beğendiğimi söyleyebilirim. Gidilecek mekanlar da aşağı yukarı bunlar; her birini tavsiye ederim.
Benim gitmediğim ama gitmek istediğim mekanlardan da öneride bulunacak olursam:
*Santa Marina: Mikonos’un en lüks otellerinden bir tanesi. Ana Beatriz Barros’un düğününe gelen Alessandra Ambrosio (diğerleri de burada mı kaldı emin değilim) da burada konakladı. Otelin içinde Buddha Bar var. Plajı ve denizi duyduğum kadarıyla oldukça güzelmiş. Burayı da Bodrum Türkbükü’ndeki Maça Kızı Otel’e benzetebiliriz.
*Interni: Burası da Mikonos’un Lucca’sı olarak görülüyor. Bu sene Bodrum Yalıkavak’taki Tilkicik Koyu’na da açılan Interni’nin Türk müdavimleri de oldukça fazla. Yemekleri ve içkileri de duyduğum kadarıyla çok lezzetliymiş.
*Güzel: Benim anladığım kadarıyla burası da ‘Gizli Kalsın’ gibi bir yer. Arada Türkçe şarkılar çalan küçük bir mekan. Mikonos’a gelmeden önce, arkadaşlarım her ne kadar beni ikna etmeye çalışsa da, gidebileceğimizi düşünüyordum; fakat aynen söyledikleri gibi, o kadar hareketli bir günden sonra gece çıkmaya asla halimiz kalmadı.
Mikonos notlarım bu kadar!
Gidecek olanlara iyi eğlenceler!