Diana, 1 Temmuz 1961’de dünyaya geldiğinde kimse onun hem yaşamı hem de ölümüyle tüm dünyayı etkileyecek bir kadına dönüşeceğini bilmiyordu. Ancak Diana’yı tüm halkın prensesi haline getiren evlilik, onun ölümünü de hazırlayacaktı. Diana, 29 Temmuz 1981’de St. Paul Katedrali’nden içeri göz kamaştıran güzelliği ve hafızalara kazınan gelinliğiyle girdiğinde 3500 davetli, Londra sokaklarını dolduran 600 bin kişi ve ekranları başında bu töreni izleyen 750 milyon insanın önünde aslında kısa hayatının sonunun başlangıcına doğru yürüyordu…
Diana Frances Spencer, gözlerini dünyaya İngiliz aristokrasisi içinde açtı. Ancak onun hikayesi daha çocukluk yıllarından başlayarak hüzünlü bir hikayedir. Diana, babası Edward John Spencer`in en küçük kızıydı ve 4 kardeşi daha vardı. Ancak Diana’nın anne ve babasının evliliği uzun sürmedi. Diana, babası ve kız kardeşiyle beraber annesinden uzağa, Londra Knightsbridge`e taşındı. Bir süre annesini göremedi. 1975 yılında Diana’nın büyük babası Albert Spencer öldü ve babası 8. Earl yeni Kont olunca, Diana da onu anmaya alıştığımız ilk unvanı olan Lady’i alarak Lady Diana oldu. Ama en kötü günler henüz geride kalmamıştı. Baba Edward John Spencer romantik kitaplarıyla ün yapmış Barbara Cartland`ın tek kızı Raine ile evlendi. Diana, Raine’i sevmedi. Böylelikle Diana için İskoçya`ya taşınan annesinin ve İngiltere`deki babasının evleri arasında gidip gelen parçalanmış bir yaşam başladı.
7 yaşında okula başlayan Lady Diana’nın okul yaşamı başarılı geçmedi, ancak sıcak kanlı karakteri sayesinde bir çok arkadaş edindi. 16 yaşında kısa süre eğitim için İsviçre’ye gitti. Ama İsviçre’de geçirdiği günler de Diana’yı mutsuzluktan uzaklaştırmaya yetmedi. Kısa süre sonra İngiltere’ye döndü ve 16 yaşındayken ileride evleneceği Prens Charles’la tanıştı. Charles, bu sırada Lady Diana’nın sürekli onun gibi olmayı istediği ablasının flörtüydü.
Prens Charles içinse o yıllar baskı içinde geçen yıllardı. Zira 30 yaşında gelmişti ve Kraliyet Ailesi’nin geleneklerine göre artık evlenmeliydi. Ancak evleneceği kişi herhangi biri de olamazdı; mutlaka Protestan olmalı ve soylu bir aileden gelmeliydi. Bu durum Lady Diana’yı Prens için harika bir tercih haline getiriyordu. İngiliz Kraliyet Ailesi ciddi bir krizin eşiğindeydi ve halk bu kurumun varlığının gerekliliğini tartışıyordu. Bu durum tahtın ilk sıradaki varisi Charles’ın yapacağı evliliği daha da önemli hale getiriyordu.
Spekülasyon haberlerin sonunda 24 Şubat 1981’de çiftin nişanlandığı resmi olarak açıklandı. Lady Diana adım adım Prenses Diana olmaya gidiyordu. Ancak bu görkemli evlilik Diana için en zor yılların başlangıcı olacaktı. Çünkü sonradan onun da söyleyeceği gibi bu evlilik 3 kişilik bir evlilikti. Charles, ilk aşkı olan Camilla Parker Bowles`ı unutamıyordu. Diana için evliliklerinin ilk yılında gelen tek mutlu haber hamile olmasıydı. Ancak William’ın doğumu da çiftin evliliğini düzeltmeye yetmedi. Ayrıca Diana’nın hayatını zorlaştıran tek şey kocasının sevgisizliği değildi. Özgür ruhlu, mizah ve eğlenceyi seven yapısı Kraliyet Ailesi’nin sıkı gelenekleri içinde sıkışıyordu. Ancak o, her şeye rağmen mutlu olmaya -en azından öyle görünmeye- devam etti. Diana, Prens Charles’a delice aşıktı ama bu büyük aşka karşılık bulamıyordu. Son umudu ikinci hamileliği oldu. Ancak daha sonraları Prens Harry’i dünyaya getirdiği gün için ‘Evliliğim o gün öldü’ diyecekti…
Diana’nın hayatı giderek tahammül edilmesi zor bir hal alıyordu. Sarayın dışında herkesin hayranlıkla izlediği bir kadındı. Ancak evliliğinde kocası tarafından sevilmeyen bir kadın olmak onu çok yıprattı. Çift sonu gelmeyen tartışmaları nedeniyle ayrılmaya karar verdi. Diana ve Charles’ın 1981’de görkemli bir törenle başlayan evlilikleri 1992 yılında sona erdi. Ancak gazeteler her gün biten evliliği hakkında haberlerle doluydu ve Diana bu duruma çok üzülüyordu. Sonunda ne kadar cesur bir kadın olduğunu gösterdi ve BBC muhabirine evliliğini anlatmaya karar verdi. Bu röportajdan akılda kalan en çarpıcı cümle ‘Bu evlilikte biz üç kişiydik, yani biraz kalabalıktı" oldu. Ayrıca ‘Kraliçe olmayı hiç düşündün mü sorusuna `Kalplerin Kraliçesi` olmak istediğini söyleyerek yanıt verdi. Röportaj, 20 Kasım 1995`te BBC One’da yayınlandı. Kraliyet ailesinden hiç kimse özel hayatı hakkında bu kadar açık konuşmamıştı. Herkes şaşkınlık içindeydi, bu röportajı tam 22,8 milyon kişi izledi. Diana o kadar samimiydi ki, onun anlattıklarından sonra tüm oklar Kraliyet Ailesi’ne döndü. Diana ise yaşadıklarını arkasında bırakmış ve yaşamına devam etmeye karar vermişti. Çift, 1995`in sonunda resmi olarak boşandı, Diana’nın bu süreçte içini acıtan tek şey ise oğullarını 1 yılda sadece 2 ay görebilmiş olmaktı.
Evliliği bitmiş olabilirdi ama Diana sonunda karşılığı olan bir aşk yaşıyordu. Pakistanlı kalp cerrahı Hasnat Khan`la 2 yıl süren büyük bir aşk yaşadı. Ancak keder Diana’nın hayatından ancak 2 sene uzak kaldı. Hasnat`ın farklı bir kültür ve dinden olması ayrılmalarına neden oldu. Biten bu ilişki onu çok üzdü. Diana, Hasnat’ı Dodi Al Fayed`le unutmaya çalıştı. Ağustos ayında Dodi Al Fayed’le tatile çıktı. Ancak o tatilden evine ve oğullarına hiç dönemeyecekti…
Sürekli peşinde olan paparazziler sonunda Diana’nın ölümüne neden olacaklardı. 31 Ağustos gece yarısı çift, Dodi`nin apartmanına gitmek için Paris’te kaldıkları otelden çıktılar. Otelin arka kapısından çıktıkları halde paparazziler onları bekliyordu. Yolda şoför Henri Paul, paparazzileri atlatmak isterken karanlık bir tünelde kaza yaptı. Henri Paul ve Dodi al Fayed olay yerinde hayatlarını kaybettiler. Paparazziler fotoğraf çekerken ambulans geliyordu. Doktorlar 2 saat Diana`nın hayatını kurtarmaya çalıştılar. Ancak Diana’nın bedeni onarılamayacak kadar yaralanmıştı. Sabaha karşı Prenses Diana’nın ölüm haberi geldi.
Diana’nın ölümünün ardından bir süre nasıl bir cenaze töreni yapılacağı tartışıldı. Sonunda ona yakışacak şekilde halka açık bir tören yapılmasına karar verildi. Kraliyet Ailesi ise bir süre konuyla ilgili açıklama yapmadı. Gözler Kraliçe’nin üzerindeydi. O dönemde halkın gerçek duygularını dile getiren kişi dönemin başbakanı Tony Blair oldu. Blair, Diana için ‘Halkın Prensesi’ ifadesini kullandı. Halk bu tabiri çok sevdi, İngilizler trajik biçimde ölen Diana’yı bundan sonra Halkın Prensesi olarak anacaklardı. Resmi bir unvanı olmasa da Diana, sonsuza kadar Prenses Diana olarak anılacaktı…
Tüm kadınlara ilham veren güzelliği ve cesaretiyle Prenses Diana aynı zamanda gerçek bir stil ikonuydu. Biz de bu özel kadını en güzel fotoğraflarıyla anıyoruz.