Frankly Fresh extra: Hüseyin Çağlayan Söyleşisi Ardından…
Çağla: Sergi açılışı sonrası Istanbul Modern Bahçesi’nde Hüseyin Çağlayan ile yapılan söyleşi, yıllardır onunla ilgili herşeyi merak etmiş ve oradan buradan araştırmalar sonucu kafası karışmış benim için kaçırılmayacak bir fırsattı. Roxane ile yanımıza misafirimiz Alix’i de alarak tam saatinde müzedeydik. Bizim gibi heyecanlı bir kalabalık çoktan sandalyeleri doldurmuştu. Kendimize son kalanlardan bir yer kaptık. Heyecanlı bekleyiş uzun sürmedi. Birkaç dakika sonra karşımızda serginin küratörü ile ünlü tasarımcı belirdi. Söyleşi ve sonrası soru- cevap ile geçen 1 buçuk saat oldukça, samimi, aydınlatıcı ve ilham vericiydi.
Roxane: Yerimize yerleştik boynumuzu sakatlamaya aldırmadan, aralardan ve tepelerden görmeye çalışıyoruz sahneyi. Çağla’da klasik kırmızı not defteri bende Blackberry MemoPad açık notlarımızı almaya hazırız. Türk insanının sıcaklığının ve cana yakınlığının İngiliz disiplini ile bir araya gelişinden doğan ilginç bir kişiliğe sahip Hüseyin Çağlayan. Fakat Türkiye’de kendini bir başka hissetiğini ve buradan ayrılmakta zorluk çektiğini açıklaması sanırım tüm dinleyicilerin yüzünü sevgiyle gülümsetti.
Bunu anlatırken Çağlayan aslında kendisi hakkında en çok tartışılan konulardan birine de cevap veriyordu. Türk müydü? Yoksa Ingiliz mi? “Kendini Türk olarak bile görmüyor ki…” gibi kulaktan kulağa konuşulanlara nokta koyarak Kırbıslı, Türk ve Londralı olduğunu açıkladı.
Moda tasarımcısı mı yoksa sanatçı mı olduguna karar veremediğim Çağlayan’ın sergisi boyunca şaşkınlık içinde kaldım! Evet konu çoğunda mankenlere giydirilmiş kıyafetler! Fakat hiçbiri tesadüfen ortaya çıkmamış. Özelikle bilimsel ve teknolojik araştırmaların sonucu yaratılan tasarımlarda antropoloji, genetik, tarih ve felsefe gibi sanatın ve birçok sanatçının ilgi alanı dışında kalan konu onun yapıtlarının esin kaynağı ve besleyici bir üyesi olabiliyor.
Sergideki enstalasyonlar, catwalk videoları, filmler, mankenler üzerinde sergilenen farklı düzenekli insanı hayrete düşürecek teknoloji harikası kıyafetler… İtiraf etmek lazım ki hepsini kısa sürede gözlemleyip, hazmetmek mümkün değil. Birkaç gezi gerekebilir. Ama benim ilk maceramda en çok etkileyen daha öncede hayretler içinde bırakan “One Hundred and 11” koleksiyonu oldu.
Söyleşiye geri dönmek gerekirse, dinlerken birkac noktaya takıldım…
Sanat ve tüketim toplumu gerçekleri arasında sıkışmış birçok insan gibi Hüseyin Çağlayan’da da satılabilir olma istegi ve sanattan kopmama çabasını hissediyoruz. Bu tarz insanlar genellikle para konusunu açamazlar diye düşünürdüm, sanatçı olmanın getirdiği tabular olduğunu… Ama işte çok başarılı bir isim karşımızda bu konuyu hiç gocunmadan açıyor ve para olmadan yaratıcılığın kısıtlanacağını anlattıyor. Bu tarz tabuları yıkmanın çok büyük bir özgüven gerektirdiğini düşündüm içimden.
Roxanecım Çağlayan’ın bu söylediklerine aynen katılmakla beraber gençliğinden ve eğitim döneminden bahsederken parasız bir grup öğrenci olduklarından bahsetti (St. Martins’e gidiyorlar gerçi). Bu yoksulluk onlara çok fazla yaratma gücü vermiş. Hayalgücünün gelişmesi sanırım. Burada biraz ikilemde kaldım.
Dikkatimi çeken bir konu da kendi tasarladığı kıyafetlerin kendilerine ait birer hayatları olduğunu düşünmesi oldu. Sanki herbiri birer çocuğuymuş gibi… Onları yetiştirip sonra kendi hayatlarını yaşamları için özgür bırakıyor. Bunun yanı sıra defilelerinde müziğin ve koreografilerin çok büyük önem taşıdığını anlattı. Bence bu da onları yaşamaya davet edişini gosteriyor! (Bu hissi vermek istediği açık ama çok çok güzel ifade etmişsin söylemeden geçemeyeceğim! =))
Kendisine koleksiyonlarında en çok neden gurur duydugunu sorduklarında ise, sonuçtan bahsetmedi asla. Sadece yaratılış aşamasında yaşadığı deneyimleri ortaya koydu. Belki de bütün bu nedenlerden dolayı bizimle paylaştığı her bir tasarım bize bu kadar heyecan veriyor ve farklı duygular yaşatabiliyor!
Daha birçok önemli nokta olmasına rağmen benim üstünde durmak istediğim son bir nokta daha kisisel olacak. Dünyaca unlu modacının hayatta ulaşmak istediği son nokta nedir dersiniz? Sağlıklı yaşamak!
Benim son olarak eklemek istediğim ve birçok dinleyicinin de orada dikkatini çeken bir nokta oldu. Hüseyin Çağlayan yaratım sürecinden ve yapıtlarından bahsederken ben yerine BİZ’i kullanmasıydı. Bunun tasarım dünyasında üretim aşamasında birçok insana Çağlayan’dan çok daha fazla ihtiyaç sayısız isimlere örnek olmasını dilerim.
Hüseyin Çağlayan’a bu güzel söyleşi için ve bize kattığı tüm güzel şeyer için çok tesekkürler!
Ben de bize bu sergiyi görme şansı veren Istanbul Modern’e özellikle söyleşiye sadece şanslı bir kalabalığı davet etmektense tüm meraklılarına açmasından dolayı teşekkür etmek istiyorum.
Söyleşi fotoğraflarını görmek için fotogaleriye tıklayın!