Ana SayfaRöportajRöportaj: Ceylan Atınç

Röportaj: Ceylan Atınç

Ceylan Atınç’la MBFWI kapsamında gerçekleşen Zeynep Tosun defilesi öncesinde buluştuk. Kahvelerimizi içtikten sonra havanın güzelliğini fırsat bilip kendimizi MBFWI alanına attık. Bir yandan tanıdıklarla selamlaşıp bir yandan sohbetimize devam ettik. Ceylan Atınç’ın cool görünümünün altında aslında çok sıcak kanlı, sevecen biri yatıyor. Röportajımız zaman ilerledikçe tatlı bir sohbete dönüştü.  O anlattıkça sormaya devam ettik hatta neredeyse defileye geç kalıyorduk…

Bilmeyenler için Ceylan Atınç kimdir? 

Asıl tanındığım meslek, moda editörlüğü. Moda sektöründe styling yapan, bu işi meslek edinmiş insanların çalışabileceği birçok yan kol var,  stil danışmanlığı gibi… Moda editörlüğü ile başladım, Maria Claire dergisinde uzun zaman çalıştıktan sonra stil danışmanlığı geldi. Sonra İstanbul Moda Akademisi’nde eğitmenlik başladı. Aslında Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimleri Bölümü mezunuyum. Ama hep aklımın bir köşesinde dergi vardı. Dergilerle büyüdüm diyebilirim. Üniversitede okurken dergilerde staj yaptım. Daha sonra bir Amerika geçmişim oldu. Amerika’da Berkeley’de Marketing eğitimi aldım, ardından London College of Fashion’da Styling for the Media eğitimi aldım. Bitirme projem Victoria Secret’tı. Modaya çok ilgili olan biri için bu inanılmaz bir şanstı. Orada ilk defa styling yapma şansı buldum. İstanbul’a döndüğümde biraz bocaladım. Amerika’daki öğrendiğiniz, gördüğümüz reklamcılık, marketing çok farklı. Çoğu sektör gibi bunda da birçok fark var. O yüzden reklamcılığı devam ettiremedim. Aklım da hep dergideydi. Burada kısa bir süre reklamcılık yaptıktan sonra sil baştan dergiye döndüm. O gün bugündür dergilerle çalışıyorum. Dergilerin bizler için çok besleyici bir sektör olduğuna inanıyorum. Şu an hali hazırda Maria Claire dergisi moda editörüyüm. 11 yıllık kariyerim boyunca birçok kere derginin kapatıldığını, TMSF tarafından el konulduğunu gördüm. Hayatımı modanın başka alanlarında da sürdürdüm, stil danışmalığı gibi. Sadece kişilerle değil; Özel kurumlarla, şirketlerle, markalarla, reklam ajanslarıyla sürdürdüğüm bazı projelerim var. 

Styling ve stilistlik hep karıştırılan meslekler, bunu bir açıklığa kavuşturalım mı?

Stylingin Türkçe karşılığı yok. Aslında stilist değiliz. Bunun bilinmesini çok istiyorum ben. Türkçe karşılığı stilistlik değil. Yurt dışında stilist deniliyor ama burada öyle değil. Türk Dil Kurumu’na göre stilist; dikiş bilen, patron çıkarabilen insanlara deniliyor. Biz, bu değiliz aslında. Aradaki farkın bilinmesi de önemli bence. Onların yaptığını uygulayan tarafız biz. Stilist ve tasarımcı arasındaki farkın ve birlikte çalıştıklarının bilinmesi gerektiğini düşünüyorum. Biz IMA’da da bunu yapmaya çalışıyoruz aslında. Benim sınıfımdan çıkan biri tasarımcı olmayacak. 

İstanbul Moda Akademisi’nde eğitmenlik yapıyorsunuz, eğitmenlik nasıl bir duygu? 

İMA ile yollarımız kesiştiğinde ilk olarak workshoplar yapıyordum. Çoğu insan styling nedir bilmiyordu. Moda sektörünü sadece tasarımcılık olarak görüyorlardı. O zamanlar, yani bundan 5 sene önce moda fotoğrafçılığı yavaş yavaş başlamıştı. Styling, stil danışmanlığı gibi kolları bilmiyorlardı. 5 senede gelinen nokta çok güzel. 12 kişilik bir sınıfı zor doldururken şu anda 25 kişiden fazlasını almamaya çalışıyoruz ki eğitim daha verimli geçebilsin diye. Çok güzel, yoğun bir ilgi var. IMA’ nın farkı her eğitime çok önem vermesi bence… Londra’dan bir danışmanla çalıştık. Oradaki eğitimi Türk sektörüne uyarladık. Her sene üstüne bir şeyler ekleyerek çalışıyoruz. Yenilikler çok hızlı ilerliyor. IMA’ da eğitmenler hep sahada, sürekli çalışan insanlar. En güncel, hep sektörün içinde, yenilikçi isimlerle çalışıyoruz. Bu yüzden de öğrenciler kariyerlerini daha kolay planlayabiliyorlar. Bu dönem küçük bir ara verdim, yoğunluğum yüzünden derslerimi azalttım. Eylül`de tekrar randımanlı bir şekilde eğitimlerim devam edecek. 

Gecenin Kraliçesi dizisinde styling yaptınız, yanlış hatırlamıyorsak bu ilk dizi styling projeniz…Nasıl geçti bu süreç? Dizi styilinginin normalden bir farkı var mı? 

11 yıllık kariyerimde ilk defa dizi stylingi yaptım. Daha önce bir televizyon programında bulundum; Ama bu bambaşka bir deneyimdi. Dizinin dinamizmi çok zor. Sadece benim için değil; oyuncular, set çalışanları, reji, herkes için yorucu bir süreç. Bu zorluk stil danışmanlığı için de geçerli. 150 dakikalık diziler çekiliyor, film gibi…Buna kafa yormak ve buna uzun bir zaman harcamak gibi bir durumum olamazdı yoğunluğumdan dolayı. Ben projeye sonradan dahil oldum. İlk hazırlık sürecinin yarısında dahil oldum diyebilirim. Dizi stylingi çok özgür olabileceğiniz bir alan değil. 

Bir daha düşünür müsünüz? 

Yine düşünürüm ama daha az kişinin stylingini yapmak üzere ve daha az çalışma saatleri içinde; çünkü oyuncularla çalışmak ve televizyonda iş yapmak çok değerli. Hepsi çok başarılı yönetmenler ve hepsi değerli insanlar. Tabii ki tekrar çalışmak isterim ama süreç biraz daha kendimin yönetebileceği bir duruma gelirse hiç sorun kalmaz diye düşünüyorum.. 

Moda Takibi adlı moda programında yer almıştınız, bir daha televizyon karşısına geçmeyi düşünür müsünüz? 

Kamera karşısında öyle bir deneyimim oldu. Yurt dışındaki “Moda Polisi” adlı program formatındaydı;  Fakat Türkiye’de moda kültürü çok yerleşmiş değil. Moda programları, moda basını hala gelişmedi diyebilirim. Mesela Türkiye’de yaşanan olaylardan dolayı moda haftasının iptal edilmesi de pek doğru değil. Yurt dışında böyle bir şey mümkün değil; çünkü oralarda moda bir sektör. Nasıl kumaş fuarı ya da araba fuarı gibi organizasyonlar devam ediyorsa moda da bir sektör ve devam etmek zorunda. Tabii ki partiler, eğlenceler iptal edilecek. Ama defileler eğlence için yapılmıyor. Moda basını, satın almacılar ve yurtdışından gelen insanlar var, bunlar için yapılıyor. Biz de sektörün içinden insanlarız.  Bu hep magazine çekiliyor. Bizim programda da bu böyleydi. Türk halkı eleştiriye de çok açık değil.  Bir profesyonel eleştirisi duymak aslında çok değerli bir şey. Nasıl evinizi bir iç mimara veriyorsanız, dolabınızı da bir stiliste emanet edebilirsiniz. Türkiye’de pek fazla moda, stil, tarz içeren program yok. Olan programlar de benim tarzıma uygun değil.  

Oscar törenindeki kırmızı halı yine size emanetti bu sene, en şıkları da en iyi siz bilirsiniz..

İki yıldır canlı yayında Oscar’ın kırmızı halısını yorumluyoruz.  Bu benim için çok güzel bir deneyim ve keyif oldu. Kırmızı halının magazinle pek bir ilgisi yok. Bu programı gerçekten ilgili biri izler, o saate kadar uykusuz kalma uğruna… Bunun geri dönüşümü bana çok iyi oluyor. Bu beni heyecanlandıran bir şey. Keşke televizyon dünyasında da  bu tür bir program yapabilsek. Gerçekten kırmızı halıyı yorumlarken canlı yayında çok heyecanlanıyorum ve bu heyecan çok hoşuma gidiyor. Geçen yıl Özgür Masur ile beraberdik. Bu sene de Tuana Büyükçınar beni yalnız bırakmadı. Beş buçuk saatlik bir yayından bahsediyoruz. Hiç kolay değil. Bazen yorum yapabilmek için otuz saniyemiz oluyor. Ben bu seneyi, geçen seneye göre daha çok beğendim. Ön plana çıkan trendler vardı bu sene kırmızı halıda. Pek çok ismi beğendim geçen yıla oranla. Törenin kendisi sönük geçse de, kırmızı halı sönük değildi. Çok konuşulan isimler var, bunlardan bir tanesi Charlize Theron. Her zaman çok güzel, çok hoş; Ama bu yıl ekstra parladı, fotoğrafları sürekli olarak dönüyor. Bu sene çok kez o kırmızı elbisesiyle çekilmiş olan Oscar fotoğrafını göreceğiz.  Cate Blanchett çok hoştu ve farklıydı. Lady Gaga kendi tarzının dışında ama oldukça iddialı bir kıyafet içindeydi. Bu isimlerin ön plana çıktığını söyleyebilirim. Bu sene podyumlarda gördüğümüz beğendiğimiz tasarımları da  kırmızı halıda gördük. 
Olivia Wilde’in üstündeki Valentino gibi… O yüzden bunları gördükçe mutlu oluyorum. Bir podyum görüntüsünün oyuncu tarafından nasıl taşındığını görmek hoşuma gidiyor. 

Çekimlere hazırlık süreciniz nasıl geçiyor? İlham kaynaklarınız neler?

Moda çekimleri veya kapak çekimleri için belli bir hazırlanma süremiz oluyor. Mutlaka bir moodboard hazırlarım. O moodboarda uygun saç, makyaj örneklerini hazırlarım; Ama bazen maalesef inanılmaz hızlı hazırlanmak gerekiyor. Bazen oyuncunun iki gün sonrası müsait oluyor ya da bir reklam çekimi geliyor, hemen hazırlanmak gerekiyor. Bu kadar kısa zamanda çalışmayı çok tercih etmiyorum ama sektörün getirdiği zorunluluklardan kaynaklanan bu tip durumlarda da pratiklik kazanmak önemli. Ben mesela hamileyken çekimlere ara verdiğimde sahaya dönerken tökezledim. Bir anda sanki hiç yapmamış gibi hissettim. Tabii ki unutulmuyor ama bu randıman kazanmak ile çok alakalı. Bu kadar sahada olmamın sebebi de bu. Güncel ve randımanlı kalabilmek. Kıyafet teknik bir konu değil aslında. Mesela klip veya bir dizi çekiyorsanız orada ışık, ses, reji gibi durumlar çok teknik olduğu için bu konuda herkesin bir fikri olamıyor. Ama kıyafet konusunda herkesin bir fikri oluyor. Göreceli bir şey olduğu içinde herkes bir yorum yapabiliyor. Yani stilist dışında çok fazla kişi karıştığı zaman işler biraz karışıyor. Herkes kendi ilham kaynağını kendi belirlemeli. Mesela ben seyahat ederken gözlemlediklerimden, sokak stillerinden, filmlerden çok etkileniyorum. Bunlar benim ilham kaynaklarım. Belki başkaları için dönemler, müzikler…Yani herkes kendi içinde bulmalı bunu. 

Styling yaparken en çok tercih ettiğiniz dünya markaları neler? 

Styling yaparken kullandığım parçalar genelde üstte duruşunu beğendiğim ve gerçekten her seferinde beni tatmin eden birkaç marka var. Bunlardan bir tanesi Louis Vuitton… Erkek çekimlerinde özellikle Hermes; inanılmaz güzel duruyor bence erkek sylinginde. Yurt dışından gelen looklarda bugüne kadar hiçbir falso görmedim, tam podyumdan çıkıtığı gibi durdu. Onun haricinde benim sevdiğim markalar arasında Prada var. Türkiye’de bize çok yardımcı, dinamik bir ekibi var. ValentinoChloe yine benim sevdiğim markalardan. Mesela Academia yine çekimlerde çok iyi duran ve iyi fotoğraf veren markalardan… Çünkü bazen kendi giyindiğiniz gibi olmuyor, fotoğrafta görünmesi çok farklı.. 

Bu işi yapmak isteyen okuyucularımız için tavsiyeleriniz neler? 

Bu gerçekten içten gelen bir şey. Ben öğrencilerime de hep diyorum, en önemli şeylerden biri gözümüzü eğitmemiz. “Eyes has to travel”  diye bir laf vardır ya, gözünüzü gezdirmeniz gerekiyor. Bu illa Londra’ya gidin, orada bakın izleyin demek değil. Artık her şey elimizin altında: internet, InstagramPinterest bunlar dünya ile dolu. Bugün Milano’da olan bir defileyi bile telefonunuzdan izleyebiliyorsunuz. Sürekli güncel kalmaları gerekiyor. Bu koleksiyonları birebir ezberlemek değil. Ben de koleksiyonları birebir ezberlemiyorum.  Altı ayda bir değişiyor sonuçta, o beyni boşu boşuna doldurmak oluyor. Genel olarak trendleri bilmek, koleksiyonlara aşina olmak, bir şeyi neden beğenip beğenmediğini bilmek… Hep var olanın üstüne koymak gerekiyor, kendini sürekli geliştirmeye çalışarak.

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI