Bir bardak suyun içine bir avuç tuz atarsanız o suyu içemezsiniz. Ancak bu tuzu nehre dökerseniz yemek pişirmek, temizlenmek ve içmek için o suyu kullanabilirsiniz. Çünkü nehir çok büyüktür ve dönüştürme yeteneğine sahiptir.
Kalp küçükse, anlama ve empati kurma yeteneği sınırlıdır; karşımızdaki insanın kusurlarını kabul edemeyiz. Fakat kalplerimiz büyüdüğü zaman, aynı şeyler artık acı çekmenize neden olmaz. Artık empati kuruyoruzdur ve karşı tarafı anlıyoruzdur. Onları oldukları gibi kabul ediyoruzdur.
Derin bir ilişki içindeyken, sizin ve karşınızdaki kişinin sınırları ortadan kalkar. O artık “sen” olmuştur ve sen de “o”. Acılarınız da mutluluklarınız da ortaktır. Acıyı kolay bir biçimde paylaşabilirsiniz ancak söz konusu mutluluk olduğunda işler biraz değişir; siz deneyimlemediğiniz sürece bir başkasına mutluluk verebilmeniz çok zordur.
Gerçek aşk ayrımcılık yapmaz. Bu, iki taraf için de geçerli bir durumdur. Yani onun mutluluğu artık sizin de mutluluğunuzdur. Âşık olduktan sonra “bu senin sorunun!” diyemezsiniz.
Sevginin özü mutluluk sunabilmektir. Ve yine, siz deneyimlemeden bir başkasını mutlu edemezsiniz. Bu nedenle de kendi içinizde rahat bir ev inşa edin, kendinizi kabul edin ve kendinizi sevmeyi ve şefkat vermeyi öğrenin. Kendinizi mutlu edebilmek için neşeli anlar biriktirin.
İşte o zaman karşınızdaki kişiye sunabileceğiniz bir şeyiniz olacak. Yeterli sevgiye ve anlayışa sahip olduğunuz zaman kahvaltı hazırlamak, araba sürmek, bahçeyi sulamak veya gün içinde başka işler yapmak size zaman kaybı gibi gelmeyecek tam tersine keyifli gelecek.
Kendi acılarımızdan, kargaşadan ve hoş olmayan duygulardan kaçabilmek için âşık oluruz. Ne zaman kendimizi sevmeyi, anlamayı ve merhamet etmeyi öğrenirsek, işte o zaman bir diğerini sevebilir ve anlayabiliriz.
Başkalarının acılarını anlamak, o kişiye verebileceğiniz en güzel armağandır. Anlamak, aşkın bir diğer tanımlarındandır. Eğer anlayamıyorsanız, sevemezsiniz de.