İki Oscar ödüllü Brad Bird’ün yönetip Tom Cruise ve J.J. Abrams’ın yapımcılığını üstlendiği aksiyon dolu bir ajan macerası olan Mission: Impossible Ghost Protocol yeni yılın hemen öncesinde gösterime giriyor.
IMF, Kremlin’e terörist bombalı saldırı düzenlemekle suçlanınca Başkan, Hayalet Protokolü’nü devreye sokar. Ethan Hunt ve teşkilatı IMF artık tanınmıyordur. Herhangi bir kaynağı veya desteği kalmayan Hunt, teşkilatının adını temize çıkarmak ve başka bir saldırıyı önlemek için bir yol bulmak zorundadır. Hunt’ın bu göreve, şahsi amaçlarını tam bilmediği eski IMF arkadaşlarından oluşan bir takımla atılmaya mecbur olması işleri daha da karmaşık bir hâle sokar.
Göldeki bir adada bulunan yazlığa tekneyle gelen Sara ve arkadaşları hemen mayolarını kuşanırlar. Ne var ki, Malik sudan tek kolu kopmuş halde çıkınca, adadaki parti havası son bulur. Doktor adayı olan Nick, Malik’e ilkyardım yapar ve adanın diğer tarafına geçmek için tekneyle yola çıkarlar. Ancak göl kocaman ve saldırgan yüzlerce köpekbalığıyla doludur.
Ben, Sen ve Diğerleri ile büyük bir çıkış yapan ve kendine büyük bir hayran kitlesi edinen Miranda July, “kozmik bir aşk öyküsü” olan The Future ile iki yıl aradan sonra beyazperdeye dönüyor.
Otuzlu yaşlarında biraz alışılmışın dışında bir çift olan Sophie ve Jason, yaşamlarında bir dönüm noktasına gelmişlerdir. Bu aşamada neredeyse 24 saat sürekli bakım isteyen Paticik adında hasta bir kedinin bakımını üstlenmeye karar verirler. Kediye sahip olduktan sonra özgürlüklerini yitireceklerini bildiklerinden, ellerinde kalan son bir ayda hayallerini gerçekleştirmek adına işlerinden ayrılırlar. Sophie bir dans koreografisi yapmak, Jason ise kendini kaderine bırakmak ister. Amaçları son özgür günlerini en iyi şekilde geçirmektir. Ancak gün geçtikçe Sophie tuhaflaşmaya başlar…
Hepimiz nar taneleri gibi birbirinden ayrıyız: Hem çok benzeriz, hem de çok farklıyız. Ama açılmamış bir bütün nar gibiyiz aynı zamanda. Bizi bir arada tutan kabuk, birbirimize duyduğumuz inançtır.
Peki ya o kabuk çatlarsa… Ya birbirimize duyduğumuz
Ümit Ünal`ın yönetmen olarak 7. filmi olan Nar; bir kadının kendi adaletini aramasıyla başlayan bir öykü…
Nar; apayrı şeylere inanan dört kişiyi bir evin içinde, yarım gün gibi kısa bir sürede adalet konusunda, kendilerine yarattıkları inanç dünyaları konusunda ciddi bir sorguya tabi tutuyor.
Bu kez kamerasını bölgemizdeki casusluk dünyasına çeviren yönetmen Tolga Örnek, Labirent’te, istihbarat ve terörizmi, doğu ile batı arasında geçiş yolu olarak kabul edilen bir ülkenin bakış açısından anlatıyor. Gerek görsel dili ve dinamizmi, gerekse filmin fikrinin doğduğu coğrafya nedeniyle bugüne kadar bu türde yapılan filmlerden farklılık göstereceği iddiasındaki Labirent, yılın merak uyandıran yapımları arasında dikkat çekiyor. Labirent`in çekimleri Mardin, İstanbul ve Frankfurt’ta gerçekleşti.
İstanbul`da kalabalık bir caddede büyük bir patlama meydana gelir. 30`u Amerikalı, 5`i İngiliz, 95 kişi ölür. Bu katliam Türkiye`den Londra ve Washington`a şok dalgaları halinde yayılır. Yeni kurulmuş olan bir terör örgütü saldırıyı üstlenir. Bu patlama yalnızca bir başlangıçtır.
Labirent, bölgedeki tek demokratik Müslüman ülke olan Türkiye`yi kaosa sürükleyecek ve Orta Doğu`daki hassas dengeleri bozacak ikinci ve daha acımasız bir saldırıyı önlemek amacıyla Türk İstihbaratı tarafından yürütülen operasyonun kod adıdır. İlk saldırıdan sonra Türkiye, teröristler ve Türk, Amerikan ve İngiliz istihbarat teşkilatlarının savaş alanı haline gelir. İstanbul`dan Mardin`e, Frankfurt`tan Kuzey Irak`a uzanan bu mücadelede herkesin kendine ait bir gündemi vardır.
Fatsa ve Ünye’nin kültürel, sanatsal, tarihsel, yöresel zenginliklerini ve aralarındaki ezeli rekabeti mizahi bir dille anlatan belgeselde Ali Poyrazoğlu, Ferhan Şensoy, Kadir İnanır, Mustafa Altıoklar sanat