Ana SayfaYazarlarKARIŞIK NOTLAR: 2

KARIŞIK NOTLAR: 2

***Geçtiğimiz hafta kafama son zamanlarda takılanları yazmaya başlamıştım. 2. Bölümü bu gri pazartesi umarım biraz olsun gününüze renk katar. Üstteki foto içimdeki karmaşanın masama yansıması…

*Şişmanlar rahatlamıştı. Sosyal medyada blog+twitter ile kendilerini ifade edebiliyorlardı. Şimdi instagram çıktı!

Dönüp dolaşıp Instagram’a laf sokuşturuyor gibi oluyorum ama bu konuda son (şimdilik) bir notum daha var. Şişmanlar dememden rahatsız olduysanız kilolular, büyük bedenler, dolgun vücutlular, balık etliler de diyebilirim. Bu canım insanlar (eğer kiloları ile ilgili mutsuzlukları varsa tabii) ilk izlenim denen ve %70’i görünüşe dayanan ön yargıyı atlatmanın yolunu internette bulmuşlardı. Yıllarca kimliğinizi gizleyerek tüm istediğiniz konular hakkında rahatlıkla görüş belirtebileceğiniz ve dış görünüşe takılmadan hayranlarınıza ulaşabileceğiniz bir alandı blogosfer. Sonra twitter geldi. Yine 140 karakterin en vurucu hali ile follower edinebilir ve bir sosyal fenomene dönüşebilirdiniz. Bence Perez Hilton da bu dönemi müthiş değerlendirenlerden biridir. Ama şimdi instagram var. Selfie’lerde nasıl göründüğünüz çok önemli. Çünkü hadi itiraf edelim ki o alemde kimse sizin dezakse kadrajladığınız manzara, çiçek – böcek ve sanat eseri fotğraflarına bakmıyor. Aslolan selfie’ler ve o selfie’lerde ne kadar doğru açı yakalasanız, ne kadar dudak büzseniz de sonuç başarılı olmayabiliyor. Bu da kilo sorunu olanları ister istemez yine 1-0 geriye atmış olabilir diyorum. (Kilonuzdan mutluysanız ne mutlu size. Bence dış görünüş yüzeyselliğine takılmadan stilinizle ilgili paylaşımlarda bulunmalısınız. Çünkü bunu iyi yapan biri çok iyi takipçi toplayacaktır. Noolur dediklerimi yanlış anlayıp beni topa tutmayın)  Peki Perez’in son dönemde bir deri bir kemik kalması tesadüf mü?

*Tepemizden Manolo Blahnik’lerin yağdığı doğruyu yansıtmıyor. Blogger’lar da editör olmaya mı özeniyor? Ne fena! 
Çoklarımızın dergi okumama nedeni editörlerin yaratmaya çalıştığı o ari ırk kadınının gerçeği yansıtmıyor oluşudur. Mesela Glamour’da “It’s OK….” diye bir bölüm vardır. Hani siz de insansınız kusurlarınızı o kadar da kafaya takmayın demeye çalışan. Ama onda bile verilen örnekler “ It’s OK eğer bir tırnağınızın ojesi birazcık çıktıysa” cinsindendir. 
Bunun karşısında blogger’lar bize baştan beri en sıcak ve günlük dilleri ile gerçek problemlerinden zaman zaman yüz kızartıcılarından rahatça bahsettikleri için kalpleri kazanmaktaydılar. 
Editörlerin yazılarını okurken (biri de benim) bu sezon mutlaka alınacaklar listesi genel toplamı zilyar lira edince biraz samimiyet sorunu yaşanıyor tabii. Görünüşte her ay bir çift Louboutin, bir Stella McCartney Manto bir de Balenciaga Çanta alıyor, haftasonu kaçamakları da Soho’nun en tasarım yeni adresinde geçiriliyor gibi görünse de aslında hiç kimsenin başından aşağı Blahnik çiftleri yağıp, paçalarından Cartier bilezikler akmıyor.  Carrie Bradshaw’ı tenzih ederim. 
Bu durumu bildiğim için zamanında çok severek okuduğum bazı blogger persona’ların yavaş yavaş konuya bir editör mükemmelliyetçiliğinde yaklaşmaları içimi acıtıyor. 
Modanın Yepyeni Marketing aracı Moda Kitaplarıymış. 
Moda Dünyasında koca koca fiyat etiketleri ile satışa sunulan koleksiyon parçaları kendini çoğu zaman tıka basa doldurulmuş Arabesk bir gardıropta bulsa da tasarım evleri modaya gerçek anlamda tutkun olanlara ulaşmanın yepyeni bir yolunu keşfetmiş.
Ben demiyorum çok sevdiğim ve sıklıkla takip ettiğim bir kaynak diyor. 
Geçmiş yıllarda modaya ve onun yarattığı kültüre gerçek anlamda değer veren fakat meyvelerine çok kolay ulaşamayan bu hoş insanlar için parfümler üretiliyordu. Belki bir Chanel tüvit takım alamazsınız ama Chanel aşkınıza NO:5 parfüm sayesinde ulaşabilirsiniz. Kısacası: Tebrik ederiz. Kıyısından köşesinden artık siz de Chanel Ailesi’ndensiniz! 
Fakat son 30 yılımız böyle şekillendiği ve bu marketing tekniğinin artık yemediği hatta ve hatta gerçek parfüm evlerine dönüş olduğu göz önüne alınarak yepyeni ama daha mikro bir pazarlama aracı hayatımıza dahil oldu. 
Moda Kitapları ilk başta işin literatürüne yönelik, belle epoque döneminden, savaş kıtlığına ve fütüristik retroya değinirken belli başlı öne çıkan moda evlerinden de söz etmekteydi. 
Ama 2000’li yıllarda Rizzoli Yayın Evi Tom Ford’un egosu kadar devasa tasarımcı kitabını yayınladı. Sonra herşey çorap söküğü gibi gelişti. Gucci’sinden, Dior’una, Donna Karan’ından Lanvin’ine tüm moda markaları yayın evlerine kitaplar ısmarlamaya başladılar. Tabii bu kitaplar onların soylu geçmişlerine, köklü isimlerine ve destansı evrimlerine bir saygı duruşundan ileri gidemese de raflardan moda tutkunlarının coffeetable’larına ışınlandılar. 
Şimdi neredeyse Ford’un açtığı yolda bir on yıl devrildi. Moda evleri bu kitapları yepyeni müşteri gruplarını eğitmek ve yeni müptelalar edinmek amacı ile kullanıyorlar. Özellike Çin, Rusya, Brezilya ve Hindistan gibi yeni zenginler arasından.
Bu arada bizim hiç moda kitabımız yok sanırım. Var mı? 
Burada notlarımı sonlandırır. Paylaşmak istedikleriniz için caglabingol@gmail.com mail adresimi tekrar etmek isterim.
Sevgilerimle,
Çağla 

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI