Ana SayfaRöportajRöportaj: Eray Kılıç

Röportaj: Eray Kılıç

Tanımayanlar için Eray Kılıç kimdir, ve bu işe nasıl başladı? 

Yaklaşık olarak 12 yıldır bu işin içindeyim. İlk olarak bu serüven yeme-içme, eğlence ile başladı sonra işin içine seyahat eklendi. Otellerin davetleri üzerine otellerde kalmaya başladıkça onları da kaleme almaya başladım. En güzel kısmı da daha önce otel yorumlayan birinin olmaması. Bu açığı kapatmak mutluluk verici oldu. Olumlu veya olumsuz eleştirilerimi ilk olarak sosyal medyada anlattım. Zamanla insanların hoşuna gitmeye başladı ve beni takip etmeye başladılar. Sonrasında dergiler başladı. Şuanda 3 yıldır hali hazırda ‘Gurmen&Styling` dergisinde yazıyorum. Daha öncede ‘Trend Setter ve Marketing Türkiye’de’ yazdım. Malum sektör…

Gazete oldu mu hiç? Ya da düşünüyor musunuz? 

Gazetede şuana kadar hiç yazmadım ama kalbimin bir köşesinde hep gazete var, bir iki teklif geldi ama onlarda istediğim gazeteler değildi. İçime sinmeyen bir iş yapmak istemedim. Bloğum da var aslında ama bana `blogger` denmesinden pek hoşlanmıyorum açıkçası. Uzun süreler açmadım, kapalıydı, sonrasında aktifleştirdim ’Eraykilic.com’ adresinde…Yemek tarifleri, çalıştığım markaları, yaptığım işleri paylaşıyorum üstelik bir çok bloggerın sitesinden daha çok tıklanıyor.  

Neden `blogger` kelimesi sizi bu kadar rahatsız ediyor? 

Aslında rahatsız etmiyor, sadece ben blogger değilim hepsi bu. Bir çok blogger ile geziyorum, projeler geliştiriyorum, söyleşiler yapıyorum, yemek organizasyonlarına davet ediyorum vs. Benim sıkıntım beni hiç tanımayan bir insan profillerime baktığında “ bu adamı Instagram’ da 100 bin kişi takip ediyor, Twitter ve Facebookta 20 bin kişi…Bu adam kesin blogger” diye düşünüyorlar. Ama aynı zamanda da `bloggerın` ne olduğunu bilmiyorlar. Fenomenin ne demek olduğunu bilmiyorlar bize fenomen diyorlar. Keza gazetecinin de ne olduğunu bilmiyorlar. Ciddi anlamda bir anlam karmaşası var. Üstelik takipçi satın alarak kendini blogger zanneden bir sürü insan var. Sürekli takipçi alarak fake hesaplar oluşturuyorlar. Önüne gelenin en az 40 bin takipçisi var. Neymiş blogger… Gerçi şimdi hepsi marka danışmanı olmaya başladı.

Eminiz sana en çok sorulan sorulardan biri, “bu işten nasıl para kazanıyorsunuz”?  

Evet, nasıl para kazanıyorsun ne iş yapıyorsun sürekli bana sorulan sorular bunlar… “Ağabey sen sürekli geziyorsun, yiyiyorsun, içiyorsun ne güzel iş bu, ama asıl soru nasıl para kazanıyorsun..” Herkesin en çok merak ettiği soruyu cevaplayayım o zaman…  

Televizyon programlarına katılıyorum orda da hep bunu anlatıyorum. Ben 12 yıldır sektördeyim; bu sektörde çok büyük markalara yöneticilik, genel koordinatörlük ve işletmecilik yaparak hayatımı kazandım ve bir sürü tecrübe kazandım ve bu tecrübelerin sonunda da yeme içme sektörüne yöneldim. Birikimleri tek bir işletmede değil de birçok işletmede paylaşmayı uygun gördüm. Sosyal medyanın gücünü kullanarak dijital projeler üretmeye başladım. Zaten son 3 yıldır her şey dijitale dönüşmeye başladı. Dijital , PR ve reklam ajanslarıyla projeler üretmeye başladım. Birlikte içerikler ürettik. Bunları da paylaştık. Yani ben zaten bu işin içindeydim ama şimdi farklı bir yönüyle tecrübelerimi değerlendiriyorum. `Blogger` kelimesine de o yüzden hassas benim için. Blogger demek asıl işinin yanında bu işi hobi olarak yapmak demek. Fakat ben öyle değilim. Benim asıl mesleğim bu. Fenomen de değilim. O da çok başka bir durum. Ben ilk Instagram açtığımda da 30 bin takipçim vardı. Çok ünlü diye adlandırabileceğimiz isimlerinde 50 bin… Çünkü ben sosyal medya kullanmada öncüyüm araştırıyorum ve bu işi iyi biliyordum. Şuanda da hali hazırda büyük markaların danışmanlığını yapıyorum. Büyük otellerin ve restoranların dijital içeriklerini oluşturuyorum. Proje danışmanlığı yapıyorum. Köpürtmek bizim işimiz 🙂 Beni bir otele veya restorana davet ettiklerinde arayı fazla uzatmadan hemen gidiyorum.  Hatta çabuk geri dönüşlerime çoğu işletme şaşırır. Bende onlara diyorum ki “siz benim fikirlerime saygı duyup beni çağırmışsınız, tabii ki koşa koşa gelip fikirlerimi sunmaktan mutluluk duyuyorum”. Çünkü onlarla hemen tanışmak aramda bir bağ kurmak isterim. Gittiğimde hemen iyi veya kötü eleştirmek isterim. Bazı firmalar benden proje üretmemi istiyor. O anda işin içine bütçe giriyor. Ve daha farklı bir anlaşma yapıyoruz. Davet edildiğim yerlerde eleştirilerimi belirtiyorum ve bunun geri dönüşü çok güzel oluyor. İşletme sahipleri eleştirilerimi uyguladıklarını ve bu yüzden işlerinin daha çok arttığını söylüyor. Bu yüzden de çalışmaya devam etmek istiyorlar. Dijital fikirler sunuyorum buna göre de bir bütçe çıkıyor. Bunlar dışında da sabit olarak her ay danışmanlığımı yaptığım yâda üzerine proje ürettiğim markalarla ilişkilerim var. İşin ticari kısmı da böyle gelişiyor.  

Dışarıdan çok keyifli gözüken bu işin, zorlukları neler? 

Bu iş dışarıdan çok eğlenceli gözükse de zorlukları da bir o kadar fazla. Ye, iç, gez değil sadece üstümüzde büyük bir sorumluluk var. Evimde uyumayı çok özlüyorum mesela… Ya da bir yemeğin fotoğrafını çekmeden, mekanın sahibi ya da şefi ile saatlerce sohbet etmeden yemek yemeyi… Sürekli içerik üretmek zorundasın ve bu bir noktadan sonra yoruyor. Hep yemek düşünüyorum, yemek programları izliyorum. Bu arada belirtmek isterim ki kendim yemek yapmıyorum. Hayatım sürekli yemek yemekle geçtiği için hiç acıkma hissini yaşayamıyorum bu en zoru…

Başınıza gelen ilginç olayları ve şikâyetlerinizi okuyucularımızla paylaşır mısınız? 

İnsanın başına gerçekten bazen ilginç şeyler geliyor. Mesela restorana çağırıyorlar kapılarda karşılıyorlar. Çok iyi ağırlıyorlar yemek bir yana şampanyalar bir yana. Tam her şey çok güzel ayrılıyorum kapıda vale ücreti. Ee yani insan şaşırıyor, parasından tabii ki değil ama her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp, bunu atlamak olmuyor. Otellerde de daha komiğini yaşıyorum. Kral dairesi, süit tahsis ediyorlar her şey harika spası da öyle. Her imkânı sağlıyorlar keyifler yerinde odadaki mini bar ücretli. Yani sen her şeyi karşıla, mini barın ücretini al.  Yani bana açıkçası bunlar bana şikâyetten çok komik geliyor. Tabii ki vereceğim 20-30 lirada değilim ama ince detayların düşünülmemiş olması üzücü. 

Bir keresinde yemek sipariş sitesinden sipariş vermiştim. Kapıyı açtım, karşımda üç kişi… “Eray Bey biz sizi takip ediyoruz sürekli, sizi de restoranımıza çağırmak istiyoruz. Bir türlü fırsat olmamıştı. Baktık ki sipariş Eray Kılıç adına. Sosyal medya hesaplarınla da karşılaştırınca “e-mailinizden sizin olduğunuzu anladık. Biz de tanışmaya geldik..” Dediler bende buyurun gelin beraber yiyelim dedim. Oturduk sohbet ettik keyifli vakit geçirdik. Bunun gibi keyifli şeylerle karşılaşıyorum.  

Yine çok merak edilen sorulardan biri, hesap ödeme konusu… Restoranlarda hesap ödüyor musunuz?

Çoğu yerde hesabı tabii ki ödemiyorum. Yani daha doğrusu almıyorlar. Ama sevdiğim ve keyif aldığım yerlerde bahşiş bırakmayı çok seviyorum. Hazır konusu açılmışken değinmek isterim, bahşiş gerçekten çok önemli bir unsur. Bir çalışanı motive etmek adına önemli bir şey. Ve tabii ki para kazanmaları adına, masa başından bahşiş aldıkları için önemli bir durum. Buradan da duyuralım mesela bahşişi kredi kartından çektirmeyin, patronlar genelde onu kendi ceplerine koyuyorlar.  

Mesela Alaçatı’da geçen sene 5 kez gittiğim bir restoranda hep hesap ödüyordum. Bu restoranı da Alaçatı`nın en iyi yeri seçtim. O yüzden biraz objektif yaklaşmak gerekiyor. Orası bana hesap ödetiyor diye hakkını vermeyecek değilim. Bunu yapan çok büyük yazarlarımız var. Ve bu yüzden işlerini iyi yapmıyorlar. Tek hedefim objektiflikten şaşmadan işimi doğru yapmak ve halkımızı gerçekten iyi olan işletmelere yönlendirmek.

Eray Kılıç`dan okuyucularımıza bir not var: 

Bu arada beni sosyal medya hesaplarımı eraykilic’ tan takip edin, youtube kanalımdan katıldığım tv programlarını izleyin, eğlenmek isterseniz de snapchat eray_kilic’ı da takip etmeyi unutmayın (evet alttan çizgi var)

Sevgiler..

 

 

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI