Ana SayfaModaMeryem Uzerli InStyle Ekim Sayısında

Meryem Uzerli InStyle Ekim Sayısında

İki yıl gibi kısa sürede, memleketin her köşesinde girdiği her evde, kadın-erkek herkesin kalbini kazandı Meryem Uzerli. Kimileri onu çok beğeniyor; yarım Türkçesi’ni sevimli buluyor; saçını onun kızıl tonuna boyuyor… Kimileri ise sürekli kilolarından söz ediyor, yeteneğini sorguluyor.

Onunla ilgili her şeyi bildiğinizi düşünebilirsiniz ama yanılıyorsunuz çünkü bildikleriniz televizyonda izlediğiniz kadar, yani aslında sadece Hürrem’i tanıyorsunuz. Belki bir de Türk bir baba ve Alman bir annenin kızı olduğunu, dizi için Türkçe öğrenmeye başladığını biliyorsunuz… Ya da arada gazetelerde, sevgilisi Can Ateş ile yemeğe giderken çekilmiş fotolarını görüyorsunuz.

Bunları bir kenara bırakacak olursak, Meryem Uzerli’yi en iyi anlatan sözcükler, rahat, sıcakkanlı, kendine güveni tam olur. Ayrıca harika bir mizah anlayışı var. Hani bir sonraki dizisi bir sit-com olsa da bu yanını gösterse diye geçiyor insanın içinden. Artık çok daha iyi Türkçe konuştuğu için kendini daha rahat ifade edebiliyor, bu sayede aklından geçenleri rahatça söylüyor, hatta espriler yapıyor. Hatta en çok da kendisiyle dalga geçiyor tatlı tatlı.

Artık İstanbul’un yerlisi gibi yaşamaya başlayan Uzerli, şehre alıştıktan, bir çevre edindikten sonra rahatladığını söylüyor. Burada bir evi yok (Berlin’deki evi hala duruyor), iki yıldır bir otelde yaşıyor. Ama bu bir zorunluluk değil, otelde rahat ettiğini ve o ortamı sevdiğini söylüyor. “Bazı insanlar bunu anlamıyorlar. İlla ki rahat etmek için ev gerekiyor sanıyorlar. Ben öyle düşünmüyorum. Otelimde büyük bir aile gibiyiz. Sabah Adana çayım hazırlanıyor, sabahları spora gidiyorum. Yemek siparişim 15 dakika sonra odamda. Hep kalabalık bir ortamdayım. Konuşmak istediğim zaman çevremde pek çok insan var. Hiç yalnızlık yaşatmıyorlar bana,” derken bu kalabalığın özellikle İstanbul’da hiç kimseyi tanımadığı ilk yıl ona çok iyi geldiğini söylüyor.

Ama artık şehri tanıyor ve istediği zaman dışarı çıkmaktan ve tek başına sevdiği semtlerde dolaşmaktan çekinmiyor. “Artık İstanbul’da sosyal bir hayatım var. Güzel restoranlara, sinemaya, operaya gidiyorum. Bu bana iyi geldi. Aksi halde insan ister istemez depresif oluyor. İnsan gibi yaşamazsan insan gibi hissetmiyorsun da. Bu sağlıklı bir şey değil,” derken dizi tatildeyken neler yaptığını anlatmaya başlıyor.

“Set bittiği zaman ilk bir hafta İstanbul’da kalıp şehrin tadını çıkardım. Özel hayatımla ilgilendim. Sonra Berlin’e gidip arkadaşlarımla vakit geçirdim. Her yıl ablamla beraber İspanya’da bir tatil yaparız biz. Bu yıl da, artık gelenekselleşen bu tatile çıktık, 10 gün. Sohbet ettik, denize girdik, eğlendik. Zaten tüm sene hem o, hem de ben çok çalıştığımız için bu buluşma çok keyifli oluyor. Sonra bir de İtalya seyahati yaptım,” derken ne zaman bir fırsat bulsa, uçak biletlerine bakmaya başladığını anlatıyor gülerek. “Yeni yerler görmek, yeni kültürlerle, insanlarla tanışmak benim çok ilgimi çekiyor. Hep yeni bir ilham arıyorum. Bu bir şehir ya da insan olabiliyor,” diyor.

İstanbul’daki keşifleri özellikle damak tadı üzerine… “Küçükken, tatillerde Kadıköy yakasında oturan halam ve babaannemlere gelirdim. O zamanlarda bile özellikle deniz kenarındaki restoranları çok beğenirdim. Şimdi de bu restoranlara gidiyorum. Balığa bayılıyorum. Sushi hastalığım ve somon bağımlılığım var.”

Cihangir, Galata, Ortaköy, Bebek, Kadıköy, Bostancı en sevdiği semtler. Semtine göre sokaklarda rahatça dolaşabiliyor. “Bazen bir şapka, güneş gözlüğü, bir tişört, şort ve ayağımda flip flop’larla çıkıyorum dolaşmaya. Kimse beni fark etmiyor bile. Yavaş yavaş cesaret ediyorum dolaşmaya,” diyor.

Röportajın tamamı InStyle Ekim sayısında…

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI