Luxury Institute’e göre, dünya çapındaki lüks tüketim markaları, merkezlerini Amerika, Japonya ve Avrupa’da tutarken, Çin’de büyük varlık göstermeye başladılar. Halka açık şirketler, gelenek, geliştirme ve kaynaklarını kullanarak özel şirketlere oranla çok daha fazla pazar payı aldılar. Birçok Avrupalı zengin aile şirketi gelişim eksikliği yüzünden kapital aramak zorunda kaldı. Sonuçta, endüstri yumuşak bir gelişim gösterdi ve önümüzdeki 3 yıl boyunca da böyle devam etmesi bekleniyor, tabi hiç beklenmedik pozitif bir olay olup dünya ekonomisini düzeltmezse.
Odak marka değeri ve servis kalitesi üzerinde
Jean-Noel Kapferer lüks ürün stratejileri üzerine olan son kitabında, diğer markaların aksine, lüks markaların, marka pozisyonu oluşturmaya ihtiyaçları olmadıklarını ama sadece kimlik oluşturmaları gerektiğini yazıyor. Luxury Institute’e göre, markalar kimliklerini sadece isimleri, kişilikleri ve stillerine göre değil, aynı zamanda değerlerini göz önünde bulundurarak da oluşturmalılar. Lüks markaların %90’ının yöneticileri, lüks markaların kültür ve değerlerinin pozitif finansal sonuçlarla direkt bağlantılı olduğunu düşünüyor.
Lüks markalar artık kibirli çalışanları çıkarıyor
Luxury Alliance’ın belirttiğine göre, yardımsever kültürün ve değerlerin önemi git gide artıyor. Müşteriyle iletişime geçen çalışanların bu yeni kültüre ayak uydurabilmeleri çok önemli. Bundan sonra çalışanlar, güven kazanabilme ve sürekliliğini devam ettiren müşteri ilişkileri kurabilme yeteneklerine göre seçilecekler. Ritz-Carlton, Mandarin Oriental, Four Seasons, Lexus ve Nordstrom bu stratejiyi yıllardır başarıyla uyguluyorlar. Buna rağmen Zappos; müşteri odaklı elaman seçmek, değerleri yaşamak ve transparanlık konusunda çok daha ileriye gidilebileceğini kanıtladı.