Ana SayfaModaDemet Özdemir InStyle Şubat Sayısında

Demet Özdemir InStyle Şubat Sayısında

“Sana Bir Sır Vereceğim dizisinin ilk bölümü yayınlandıktan sonra, 300 olan takipçi sayım, daha o gece 75 bine yükseldi ve ben şoke oldum, inanamadım. Dışarıda ekiple beraber diziyi izlemiştik. Eve nasıl gideceğimi bilmiyordum, aramam gereken yerler vardı ama telefonum kitlendi. Eve gittiğimde de devamlı telefonun ışığı yanıyordu, telefonu ters çevirdim, derin bir nefes aldım, gittim yüzümü yıkadım, bazı şeylerin başlayacağını ve çok iyi gideceğini o gece anladım.” 

"Şubat ayında 25 yaşından gün almaya hazırlanan Demet Özdemir son birkaç yılda hayatımıza giren yaşıtı oyunculardan bir adım öne çıkmayı başaranlardan. 16 yaşında çalışmaya başlayan, dans eden genç yıldız aynı zamanda reklam filmlerinde ve video kliplerde de boy gösterdi ama kaderini değiştiren sıçramayı Sana Bir Sır Vereceğim dizisinin ilk bölümü yayınlanınca yakaladı. O ana kadar hayalleri olan sıradan bir genç kadınken bir gecede tanınan biri haline geldi. Instagram’da 300 olan takipçi sayısı 75 bine yükseldi. Özellikle genç kızlar onu çok sevdi, her hareketini takip etmeye başladı. Aradan üç buçuk yıl geçti, Demet Özdemir’in önlenemeyen yükselişi devam etti. Çilek Kokusu isimli dizinin yarattığı çılgınlık, hayranlarının kayıtsız bağlılığı daha da arttırdı. Takipçi sayısı üç milyona yükseldi, rol aldığı dizi reyting listelerinde üst sıralardan inmedi. Onun da zaten geldiği yere dönmeye niyeti yoktu ve çok çalıştı, kendini geliştirdi, samimi olmayı sürdürdü. Özdemir bugünlerde No: 309 dizisiyle yine çok konuşuluyor, takip ediliyor, seviliyor ve kariyerindeki bu üçüncü büyük işiyle kalıcı olacağının altını çiziyor… Özdemir’le izin gününde kapak çekimimizi yapmak için Film Sokağı stüdyolarında bir araya geldiğimizde genç yaşta egosuyla başa çıkmayı bilen, olduğu gibi biri vardı karşımızda; yani samimi, neşeli ve enerjik bir genç kadın. Üzerinde jean pantolonu, bomber ceketi ve sneaker’larıyla çok sevimliydi ve ekranda göründüğünden çok daha zayıf… Onunla çekim yapmayı ekip olarak sevdik çünkü hem çok uyumlu ve güler yüzlü hem de profesyoneldi. Akşam saatlerinde tamamlanan çekimin ardından kendimize birer yorgunluk kahvesi söyledik ve röportajımızı yaptık… " – InStyle

Nasılsınız, yeni yıl sizin için nasıl başladı?
Teşekkürler, iyiyim, çok keyifliyim. Çok güzel bir sene oluyor benim için ve daha güzel şeyler olacak umarım. Dizi yolunda gidiyor; Garnier ile bir iş birliği yaptık ve heyecanlıyım (gülüyor). 

Sizin jenerasyonun oyuncularına baktığımızda şaşırtıcı bir hayran kitleniz var. Her anınızı takip etmeye çalışan, sosyal medyadan iletişim halinde olan… Neler hissediyorsunuz bu yakın temas karşısında?
Ben oyunculuğa ilk başladığımda bu durum bir sonraki projede azalacak hatta bitecek gibi hissediyordum. Çünkü gerçek mi, değil mi diye çok emin olamıyorsunuz. Sonra gördüm ki, her yeni projemde bu ilgi ve sevgi daha da artmaya başladı. O zaman anladım bunun tamamen enerjiyle ilgili bir şey olduğunu. Doğru işler olmaları elbette çok etkili ama özellikle gençlerin ve çocukların seni seviyor olması ilk adım olarak çok daha önemli. Onlar seni saf bir şekilde izliyorlar ve gözünün içine bakıyorlar. Hiçbir zaman oyunculuk öyle yapılmaz, böyle yapılır gibi kriterleri de yok. Eğer pozitif bir elektrik geçiyorsa, o zaman sizi tutuyorlar ve çok fazla destekliyorlar. Bu destek ve sevgiyi de inanılmaz iyi hissettiriyorlar. Ben oyunculuğa bilerek ve eğitim alarak başladım. Yanında seni sevecek, destekleyecek insanlar olması gerektiğini ve önemini fark ettim. Beni sevenlerin sayesinde daha emin adımlarla ilerliyorum. 

Yer aldığınız projelerde olumlu mesajlar veren genç kadın karakterleri canlandırdınız. Bundan sonraki işinizde kötü bir karakter olmak ister misiniz?

Benim için çizgisi çok önemli. Nasıl yazıldığı, nasıl çekileceği gibi birçok ayrıntı var ve hepsi de çok önemli. Kötü bir kadını oynamak isterim, bu farklı bir deneyim olacaktır. Ama o kadının çok geçerli ve haklı sebepleri olması gerekiyor. İzleyelim ama yaptıkları hiçbir zaman suç ya da kötü bir şey sayılmasın. O zaman daha keyifli hale gelir diye düşünüyorum. Yoksa sadece kötülük yapmak için kötü olan bir karakter, benim oynamak isteyeceğim bir karakter değil açıkçası. Bu konuda çok verimli çalışabileceğimi düşünmüyorum. Çok iyi oynayan ve bunu uzun yıllardır yapan kötü kadın karakterleri var ama benim derdim bu karakterleri oynamış birinin sebeplerinin çok sağlam olması ki kötülük yapabilsin. 

Günümüzde televizyon izleme alışkanlığı gittikçe değişiyor. Sadece internet üzerinden yayınlanacak prodüksiyonlara da ciddi bütçeler ayrılıyor. Bu televizyon ve dijital dünya ikilemini nasıl yorumluyorsunuz?

Dijital dünyanın bu 60 dakikalık dizilere yönelik çalışmalarının başladığını duyduğumda, dizilere de iyi bir örnek olmasını umut ettim. Çünkü 60 dakikalık bir dizi yapılabiliyor ve bu dizi izleniyorsa, televizyona da örnek olmalı diye düşünüyorum. Aksi takdirde oyunculara sosyal hayatı yaşama fırsatı kalmıyor ve üç bölüm sonra izleyici de diziyi izlemeyi bırakabiliyor. Sonrasında yeni bir iş anlaşması ve biraz da dinlenme süresi giriyor araya. Zaten sette geçen zaman senin hayatının büyük kısmını kaplıyor. Dolayısıyla umarım bu durum dizi piyasasına iyi anlamda örnek olur çünkü inanın çok yoğun çalışılıyor ve aslında gerçekten çok iyi olan işler bile bazen karşılığını reyting olarak alamayabiliyor. O yüzden şu anda daha güzel ve sade dille yapılan, bizimki gibi kafa dağıtan işler ya da çok komplike senaryolar tutuyor. Bunların arası da çok tutmuyor diye düşünüyorum. Umuyorum dijital dünya da bizi olumlu yönde etkiler. 

Bence Netflix örneği bunun mümkün olabileceğini gösterdi dolayısıyla Türkiye’de de yapımcılar buna yöneliyorlar artık. Peki sizin izlediğiniz diziler var mı?

Black Mirror diye bir yabancı diziyi izlemeye başladım. Genelde çok dizi izleyemiyorum onun yerine evde film izlemeyi tercih ediyorum. Sinemaya gitmeyi de çok severim ama dizi başladığından beri gidemiyorum. En son Doctor Strange’i izledim çünkü fantastik filmleri ve dizileri çok seviyorum. Daha önce de Heroes gibi dizileri çok seviyordum. Game of Thrones izliyorum. Türk dizilerini çok fazla takip edemiyorum ama yine de yapılan işlerin özellikle ilk bölümlerini izlemeye gayret ediyorum. Kim nasıl iş yapıyor takip edebilmek için. Resimler nasıl, oyunculuklar nasıl diye de merak ediyorum ama sürekli olarak takip etmeye pek fazla vaktim olmuyor.

 

Kendinizi geliştirmek için nelerden ilham alıyorsunuz?

Aslında kendi yolculuğumdan çok etkileniyorum. Oynarken ya da oynayacağım karakterle ilgili bir şey okurken kendi yolculuğumu biraz harmanlıyorum. Buna en yakın örnek tabii ki ailem, sonra benim yaşadıklarım. Okuduğum karakterin  bildiğim hangi duygular ı bana benziyor diye kendime soruyorum. Örneğin No: 309'da canlandırdığım Lale karakterini inandırıcı kılmak için kendi duygularımla birleştirmeye çalışıyorum. Zaten oyunculuk dediğimiz şey, kendini o ana bıraktığında ortaya çıkan bir şey. İşte o zaman çok gerçek oluyor. Bana kendi yaşadıklarını hatırlayıp ona göre oynama fikri çok yanlış geliyor çünkü gerçek olan aslında tamamen kendin ya da tamamen Lale olmak değil, ikisinin çok iyi harmanlayıp, yazılanın da dışında o anda o duyguyu verebilmektir. 

“Kendi hayat yolculuğumdan besleniyorum,” dediniz, kendinize dışardan baktığınızda Demet’i nasıl tarif edersiniz?
Öncelikle, “Çok şanslıdır,” derim. Çok küçük bir yerde, İzmit’te doğup büyüdüm. Ablam modellik yapıyordu, İstanbul’a geldik ve burada yaşamaya başladık. Ben ilkokula İstanbul’da başladım. Ailem de buradaydı zaten. O sıralar ablam tamamen kamera karşısındaydı ama sonra başka bir yolda ilerlemek istedi ve dans etti. O sırada ben de okurken dans etmek istedim. Sonra bir anda oyunculuk işi başladı. Arkadaşlarım bana, “Yapabilirsin,” derken, ben yapamam, utanırım diye düşünüyordum. Yapacaksam da bu işin eğitimini almalıydım. İlk işim FOX TV’de Sana Bir Sır Vereceğim oldu ve sonrasındaki üç buçuk yıl da durmadım ve çalıştım. 

Ablanıza özenir miydiniz?

Bu konuda öyle bir şey hissetmedim ama küçüklüğümde şöyle bir şey yaşamıştım: Televizyonda dizileri, filmleri izlerken hep, “Ben bunu daha iyi oynardım,” diyordum ve orada olmayı istiyordum (gülüyor). Bu biraz ukalalık olabilir ama çok başka bir duyguyla oynayacağımı hissederdim küçükken. Ama hiçbir zaman oyuncu olmalıyım, televizyonun karşısında olmalıyım gibi bir şey düşünmedim. Ben hukuk okuyacak, avukat olacaktım, olmazsa psikoloji okurum diye düşünüyordum. Çünkü sayısala göre sözelde daha başarılıydım. Oyunculuk hiç aklımda yokken iş hayatına biraz erken başladım. Bu biraz zorunlu, biraz da kendimi iyi hissettirmesi sebebiyle olmuştu. Bu sırada okul geri planda kaldı ama liseyi tamamladım. Daha sonra iki buçuk yıla yakın bir süre Şahika Tekand’da tiyatro eğitimi aldım. Şahika Tekand çok iyi bir eğitmen ve şanslıyım çünkü oyunculuk disiplinini buradaki eğitimimde edindim. Dizide de oynasan, tiyatrocu da olsan egonu ve özel isteklerini geri plana atman gerektiğini sana öğretiyor. Mesela kendi çalıştığın alanı temizliyorsun. İnsanlara saygısızlık etmemen, çok fazla yukarıdan konuşmaman gerektiğini öğreniyorsun. Orada herkes aynı sınıftaydı ve baştan ayağa siyah giyinirdi. Kadın erkek gibi bir ayrım olmadığı gibi zengin fakir ayrımı da  yoktu… Bunun bana çok faydası oldu. 
 

yazı BAHAR KADER 
fotoğraflar DENİZ ÖZGÜN – ASİTANE 
styling NAZLI KAYRAN
 

Röportajın ve çekimin devamı için derginizi bayinizden istemeyi unutmayın!!

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI