Üzerinden uzun bir zaman geçti. Nasılsınız?
Hayal ettiğim şeyleri yapmak için daha cesur olduğum, kendimi iyi ve mutlu hissettiğim, listemde çok az yapılmamış şeyin kaldığı güzel bir dönemdeyim. Bunu ara liste için söylüyorum, yoksa ana liste hiç bitmiyor.
Uluslararası prodüksiyonlar bizim ülkenin oyuncularına çok kısmet olmuyor. Size neler kattı?
Bunu bir sonraki röportajımızda daha net söyleyebilirim, şu anda bilmiyorum. Ama benim ruhuma ve tecrübe olarak şimdiden çok şey kattığını söylemek yanlış olmaz. Bir kere ben bu kadar güçlü olduğumu bilmiyordum. Şimdi anlatırken daha hafif geçiyor ama yaşarken Rodin’in özlemi bir vardı. Derin nefesler alıp kendimi, “Sakin dur, sakin olmaya çalış,” dediğim anlar vardı tabii. Ve bir sürü açıdan önemli bir zamandı.
Peki bu kadar makyaja karşın cildinizi nasıl taze tutmayı başarıyorsunuz?
Bütün repolarda makyaj yapmamaya çalışıyorum. Cilt bakımına gidiyorum fırsat buldukça ama çok düzenli gidebildiğimi söyleyemem. Kendim evde peeling, maske yapabiliyorum ama onlarda da er- tesi gün bir yirmi saat makyaj yapmamak gerekiyor. İşte o yirmi saati bulmak dert gibi bir şey oluyor bazen.
Türkiye dışında en sevdiğiniz ikinci ülke?
Artık galiba Londra. Şehir olarak Los Angeles’ı da söyleyebilirim, söy- lemezsem ayıp olur. Orada çok garip bir şey var, gerçekten ‘Melekler Şehri’ demelerinin bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Bir kere o kadar çok hayalcinin bir arada yaşadığı bir şehir ve bence bu şehrin enerjisini etkiliyor. Arkadaşlarım anlatmıştı, aynı fay hattı üzerinde bir ucunda Los Angeles var bir ucunda İstanbul var. Fay hatları titreştikçe üzerinde bulunan enerji neyse onu çoğaltıyor, İstanbul özellikle bu aralar daha kötücül, agresif ve depresif bir enerjide olduğu için onu daha çok çoğaltıyor, öbür tarafta da daha zen daha, “Mutlu olalım mutlu yaşayalım” hikayesinden nasiplenen, en azından bunun için çabalayan bir şehir olduğu için de o enerjiyi çoğalttığını söylediler.
Röportajın ve çekimin devamı InStyle Haziran sayısında!
GÜNLÜK TAROT FALINIZ
